Bir memleket düşünün ki insanı tankların önüne yatsın…

Bir ülke düşünün ki herhangi bir organizasyon olmaksızın kitleler harekete geçsin…

Bir insan şuuru düşünün ki askere hitaben ‘Ben vatandaşım o silah bana ait, teslim et’ diye çağrı yapsın…

Bir Anadolu düşünün ki kurşunlara atılan, kahraman Halil Kantarcı’lar yetiştirsin, Mustafa Cambaz’lar…

Bir maneviyat alanı düşünün ki sarıklarıyla, cübbeleriyle cehd etmek üzere meydanları patlatsın…

Kadını, çocuğu, genciyle fevc fevc alanları doldurdular. Korkunun zerresini görmeyeceğiniz yiğitler, kendilerine doğrultulan namlulara koşuyorlardı. Kimler miydi? Yerin altındakilerin ahfadıydı hepsi. Toprağın altındakilerin torunları şimdi toprağın üstünde, toprağın altına girmeyi göze almış vaziyetteydiler. Bu gözü pekliği kim durdurabilirdi ki?..

Zorbalığı püskürtmek için yalın kılıç oradaydılar. Memleketlerini teslim etmeyeceklerdi. Direndiler ve cuntanın süngüsünü düşürdüler. Mesele parti meselesi değildi. Herkes farkındaydı. Her bir evladımız ideolojisini, tutkularını ardında bırakıp gelmişti. Ya da ne varsa yanında getirmişti. Kiminin şehadet parmağı havadaydı, kimi başparmağını kaldırmıştı. Bozkurt işareti yapan da vardı iki parmağıyla zafer işareti yapan da… On üç, on dört yaşında gençler de oradaydı, seksenlik nineler, dedeler de… Esnaf da oradaydı, memurlar da… Fenerbahçeliler de oradaydı, Trabzonsporlu da… Gaziantepliler, Kırklarelili kardeşleriyle beraberdi, Sinoplular, Elazizliler’le omuz omuza.

Beklemekten takati kalmayanların acelecilikle suçlandığı insanlar oradaydı. Ellerini semaya açan, dua üzre yaşayanlar oradaydı. Sevdiği kızın terk edişini unutmadan acısını bencillik sayıp oraya gelmişti bir genç. Hanımına Yasin Suresi, Fetih Suresi telkin edip çocuklarının gözlerinden öpüp gelen abi, saçlarını savura savura gelen, tüm hayatını tarihin akışını değiştirmek üzere kodlamış genç kız, eşini yakın zamanda yitirmiş, çocuklarını evlendirmiş, torunlarının yolunu gözleyen yalnız adam, daha iki hafta evvel nişanlanmış çiftler müstakbel aileleriyle oradaydılar.

Kâğıt toplayıcılar kendilerine gün boyu yoldaş olan iki tekerli arabalarıyla, Suriyeli mazlumlar zaman zaman horlanmanın verdiği hissiyatı ar sayarak bayraklarla, siyahi öğrenciler kalplerinde diyar-ı İslam’ın son kalesi Türkiye sevgisiyle, fabrika işçileri emeklerinin nişanı üstlerindeki toz ve kirle, medrese talebeleri Mushaflarıyla, stajyer üniversiteli genç fotoğraf makinesiyle, evine ekmek götüremediği için kahvehanede sigara üstüne sigara yakan işsiz adam sıkılmış yumruğuyla, alicenap bir hanım abla kalabalık aç kalmasın diye evinde yaptığı börekle poğaçayla oradaydı. İzzetleri için, hürriyetleri için.

Hasbunallah ve ni’mel vekil!

Ve hâlâ oradalar. Öylece silaha meydan okuyarak. Kararlılar orada kalacaklar. Vakt-i fecrden ikindiye, geceden akşama orada duruyorlar. Marşlarla, türkülerle sloganlarla…

Destan yazdılar, tarihi alt üst ettiler, yerle yeksan ettiler kötülük adına ne varsa…

Var olsunlar.

Allah var etsin.

Elhamdulillahi Rabbil alemin…