Ukrayna'nın savaşı kazanıp kazanmayacağı henüz belli değil ama Rusya, Wagner darbe girişimi de dahil bir dizi zorluklar yaşıyor. Savaş başladığından bu yana, ulusal gücün her aşamasında Moskova'nın siyasi konumu zorlaştı ve bu değişiklik şimdiden diğer küresel güçlerin de savunmasını zora soktu. Amerika Birleşik Devletleri ve NATO’nun elini güçlendirme yarışında olduğu görülüyor. Çin’in bu dengede eli güç kazandı ve Rus karşıtı bazı analistler, otokratik anlamda Çin’i dünyanın açık ara önde lideri ilan etti. Avrupa Birliği, pek çok kişinin tahmin ettiğinden çok daha fazlasını yaptı; ancak saldırgan özgüveniyle AB’nin, Çin’in sayesinde en büyük kaybeden olabileceği de belirtiliyor. AB’nin muhtemelen bu savaşın sonuçlarının üstesinden gelebileceği ama takındığı tutumla bir sonraki gerilimde kritik bir şekilde sorgulanabileceği de düşünülüyor.

AB VE BÜROKRASİ ENGELİ

Amerikalıların çoğu AB'yi gösterişli bir serbest ticaret bölgesi olarak nitelendiriyor. Edinilmiş tecrübeler, manzarayı tahmine gerek duymayacak şekilde gözler önüne seriyor. 2. Dünya Savaşı'nın ardından oluşturulan ve sonradan AB'ye dönüşen bürokratik yapılanma, kıtayı öylesine sıkı bir şekilde birbirine bağlamak için tasarlanmış ki, bu durum Avrupalılar arasında başka bir savaşı düşünülemez hale getirdi. Blok, Avrupa'nın yüzyıllardır en uzun barış dönemini gerçekleştirmesine yardımcı olmak üzere, bir ölçüde başarı da elde etmiş gibi görünüyor.

ARTAN RİSK GÖZDEN KAÇTI

Tüm bu senaryonun yanında Avrupalıların, kendi dünya görüşlerini başkalarının da paylaştığını varsaymakla hata ettikleri ifade ediliyor. Ne Rusya’nın, ne Orta Doğulu güçlerin, ne de Çin’in, savaşın imkânsız olduğuna asla inanmadıkları ve bu konuda hep teyakkuzda oldukları biliniyor. Bu durum, çoğu Avrupalı liderin kabul etmekte zorlandığı bir gerçek. Batı Avrupa'daki dostlarını Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında uyaran Doğu Avrupalılar, hatırlanacağı üzere tek tek görevden alınmışlardı. Ancak artan risk, Avrupalıların gözünden kaçtı. Şubat 2022'den bu yana, Avrupa savunması gibi Rus tehdidinin gerçekliği de netlik kazandı. Avrupa, Alman tanklarından Polonya ve Slovak savaş uçaklarına kadar Ukrayna'ya önemli askeri ve insani katkılar yapmış olsa da uzmanlar, eski kıtanın pasif kaldığı görüşündeler. Meydan Amerika’ya kalmış gibi görünüyor; ABD, istihbarat sağlamak ve Kiev'e destek operasyonunu yönetmek suretiyle, Rusya'nın müdahalesine verilen yanıtın ana organizatörü ve koordinatörü oldu.

AB KENDİ BAŞINA KALABİLİR

Gelecekte ABD'nin Ukrayna'ya desteğinin garantisi yok. Stratejistlerin bu konuda ilginç projeksiyonları var. Tahminlere göre Çin, resmi politikasını bir gün uygulayabilir, Tayvan'ı zorla yeniden bütünleştirmeye çalışabilir ve ABD'yi bir kriz anında Avrupa'nın yardımına koşacak siyasi alan genişliğinden veya kaynaklardan mahrum bırakabilir. Pentagon, aynı anda iki büyük savaşa girebilme hedefinden resmen vazgeçtiğini açıkça deklare etti. Bir dahaki sefere, Avrupa kendi başına kalabilir diyenlerin sayısı da gittikçe artıyor.

AB'nin savunma konusunu ciddiye alması gerektiğini ifade eden sesler her geçen gün daha fazla yükseliyor. AB’nin, sınırlarını zorlayan bunca kriz varken hâlâ güçlü bir savunma kabiliyetinden ve ortak bir güvenlik yaklaşımından yoksun olduğu gerçeği var. Durum böyle olduğu sürece AB, hibrit bir güç olarak kalacağa benziyor. Dişsiz bir süper gücün, savunmada kendine bir faydası olmayacağı ise şüphe götürmeyen bir gerçek. Tam da burada, Türkiye’nin dengeleyici jeostratejik konumu ve NATO içindeki yadsınamaz önemi, AB için daha belirleyici bir önem arz ediyor. Eski kıtada ısınan sular, birliği nereye kadar zorlayacak hep birlikte göreceğiz. Kaçınılmaz gerçek gün sayıyor ve AB için asıl sınav henüz başlamadı diyebiliriz.