“On yedi yıllık evliyiz. Elbette benim de eleştirilecek yönlerim vardır ve istemeden de olsa eşimi üzecek şeyler yapıyorum. Bunları güzellikle ifade etmek varken, sürekli rencide edip aşağılayak tenkit etmesi çok canımı yakıyor. Azıcık uyarsam ya da kendimi savunsam, yine kendisini haklı görüp beni suçluyor. Çünkü on yedi yıl içinde onun da yaptığı pek çok yanlışı oldu. Bir kere bile, ‘Ben yanlış yaptım özür dilerim’ demediği gibi, ‘Bunu yapmama siz sebep oldunuz’ diyor. Artık eşimin aşağılamalarından bıktım. Kendimi çok değersiz ve çaresiz hissediyorum.”
Her davranış ve iletişim biçimi, şahısta var olan yapılanmanın sonucudur. İçten yıkılmış olanlar, çoğunlukla en yakınını da yıkar. Çocukluğunda saygın bir iletişim tarzını görmemiş ya da kendisini eğiterek kazanamamış olanlar, ne kadar zarar verdiğini hesap etmeden davranma riski taşırlar. Bağırmak darlıktan, aşağılamak aşağılara düşmüş olmaktan kaynaklanır çoğunlukla. Aslında sürekli aşağılamak, aşağılayanın imdat çığlığı gibidir. Değer görmemiş, onore edilmemiş ve hep ‘Sen bir hiç’sin, sen bir şey yapamazsın, başkaları senden çok daha iyi’ denilmiş ya da bu his verilmiş olanlar genelde böyle davranırlar. Kendisi aşağılanmış ve çok zarar görmüştür. En başta bu tip konuşanların ne söylediğinden ziyade, niçin böyle davrandığına odaklanılacak olursa, daha doğru bir yaklaşım olur. Fakat burada da, yanlış davrananın yardıma açık olması, bu tarz bir yaklaşım biçiminin yanlışlığını kabul edip özür dilemesi gerekir ve bu bir erdemdir. Yardım almak ve gerekirse tedavi olmak ise, süreci düzelten en baş etkendir.
Hem yıpratıcı davranıp hem de bunu savunmak, tedaviye yanaşmamak; ciddi bir vebal ve kul hakkıdır. Bu başlangıçta zarar görmenin bir sonucu iken, daha sonra kişiliğin bir tarzı haline gelir ve cidden çok yanlış olur. Çünkü; ‘Üslup, kişilik beyanıdır’ denir ve bizde sürekli bulunanlar, giderek bizden olur. Aşağılananlar düşünmeye ve aklını kullanmaya değil, olumsuz duygu biriktirmeye başlar. Hele de hiç tepki verilmeyecek şeyleri bahane ederek karşısındakine sataşmak, muhatabı hasta edebilir. Oysa, bu tarz davrananların tedavi görmesi gerekir. Çoğunlukla, muhatabımızın eksik, yanlış taraflarını söyledikçe iyi olmasını umarız. Fakat, değişim dinamikleri böyle işlemez. Aşağılamak aşağılara düşürür. Karalamak yaralamaktır. Öncelikle aşağılanan ve rencide edilen muhatap kırılır, incinir ve yara alır, kendisiyle savaşa başlar ve bu başkalarıyla da iyi geçinme şansını azaltır. Kula saygıda kusur etmek demek, aynı zamanda Allah’a (cc) saygıda kusur etmek demektir.
İnsanın başkalarının gözünde kendisini değerli ve anlamlı hissetmesine ihtiyacı vardır. Bir yabancı yazar bunu; ‘Ben, sende oluşur’ diye çok güzel ifade etmiş. Ailede ebeveynler mutlaka saygın bir dil kullanmalı ki, çocuklar da bunu görüp öğrensinler ve yaşasınlar.
İnsanın kendisi ile arasını açmak, Allah’a (cc) ibadet edemeyecek hale getirmek ve bunu savunarak devam etmek; (bana göre) insanlık suçudur. Allah (cc) ‘Dininizi yaşamanıza engel olurlarsa hicret edin, Allah’ın (cc) arzı geniş’ diyor. İbadetini bile yapamayacak derecede duyguları zarar görmüş, sahipsiz, tahsilsiz ve dört çocuklu bir kadın, en yakınından zarar görüyor. Gidecek hiç bir yeri yok. Ve Allah’ın (cc) sevdiği için yeryüzüne gönderdiği emaneti zarar görüyor, hayattan kopuyor, farkında mıyız?