“Erkek evlatlarına çok değer veren bir ailede büyüdüm. Kız olduğum için sürekli eleştirildim ve aşağılandım. Babam beni adeta görmezden geliyor, yok sayıyordu. Bu çok canımı acıttı ve erkek olmayı o kadar çok istedim ki. Yıllarca erkeğe benzemek için hep erkek ayakkabısı giydim, erkek gibi davranmaya çalıştım. Gökkuşağının altından geçersen erkek olurmuşsun dediler, defalarca denedim, sonuç hüsrandı. Lisanı halimle adeta, ‘Baba bak ben de erkek gibiyim, bak erkek ayakkabısı giyiyorum, beni de sev baba, bana da değer ver’ demek istedim. Bu çırpınışlarımı babam hiç görmedi ve yaklaşımlarında hiç bir değişiklik olmadı, fakat ben çok değiştim. Erkeğe benzemek ihtiyacı ve kız olmanın değersizliği içinde kıvranıp durdum. Şimdi de erkek olamayan ben, kız gibi davranmayı da beceremiyorum. Farkında olmadan erkeksi tavırlar içindeyim ve güçlü olup kendimi kimseye ezdirmemek için çırpınıyorum.”
Bu örnekte, kendisi ve çevresindekilerle savaşa sürüklenmiş bir genç kız var. Babasının tavrı dolayısıyla, asla mutlu olmayacak bir algıya kilitlenmiş. En ufak bir itirazı ve uyarıyı kişilik bütünlüğüne bir tehdit, bir saldırı gibi algılıyor. Sanki herkes kendisini aşağılayacak, erkek olmadığı için dışlayacak ve ezecekmiş gibi, kendi gücünü, üstünlüğünü kanıtlama çabası içine girmiş. Sonuçta kendisini değersiz ve yetersiz hissediyor ve beğenmiyor. Hiç bir şeyle mutlu olamayan, huzursuz, her an tartışmaya hazır bir psikoloji yüreğine kement atmış. Kendini korumak için adeta alarm halinde. Karşı duruş pozisyonu ve kolay kolay anlaşma zemini olmayan bir iletişim tarzı, fazlasıyla yıpratıcı ve yorucu olarak hayatı ve insanlarla olan irtibatı zora sokmuş.
Çocuğu kız oldu diye onu yok saymak; Allah’ın (cc) tasarrufuna itiraz etmek ve cehaletin kalemiyle hayatı karalamak demektir. Bu, her şeyin bir hikmete binaen var edildiğini bilmemektir. Şükretmek yerine dışlamak, haddini aşmak demektir, insanca ve Müslümanca bir yaklaşım değildir. Böyle düşünen bir zihin, İslam’ın insan yapan bilgisi ve Peygamberimizin (sav) örnekliğinden yoksun kalarak yoksullaşmış bir zihindir.
Peygamber Efendimiz (sav), bir şey dağıtırken kız çocuklarından başlardı. Fatıma annemizi (ra) kapıda karşılar, alnından öper, kendi minderine oturturdu. Giderken de kapıya kadar uğurlardı. Peygamberimizin (sav) nesli, Fatıma (ra) annemizle devam etti.
Anne babaya düşen; evlâtlarını Allah’a (cc) ait olduğu ve kendisine emanet edildiği için sevmek ve değer vermektir. Çünkü; emanete değer vermek, emanetin sahibine değer vermektir. İnsan ancak bu şekilde kemâl bir ahlâk için gereken alt yapıya kavuşur. Şartsız sevgi ve değer görmek çok acil bir ihtiyaçtır. Bu olmadığında çocuğun dengesi bozulur.
Kur’an’ın inmediği yürekler ormanlaşır ve orman kanunlarına göre hareket eder (İbn Arabi), medenileşemez. Kız çocuklarını yok sayan babalar, yoksa sizin yüreğinize Kur’an inmedi mi ki, Hz. Ömer’i (ra) ağlatan cahiliye usulünü devam ettiriyorsunuz? Gömemediğiniz için mi yok sayıyorsunuz?