Dünyada, önceki asırlarda veba ve çiçek gibi bulaşıcı mikroplardan milyonlarca insanın öldüğü bilinmektedir. Salgın hastalıkların önünün alınamamasının sebebi, genelde sağlık sistemlerinin yetersizliği ve günümüze göre bilim ve teknolojideki geriliklerdi.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında 100 milyona yakın insanı öldüren İspanyol gribi salgınından sonra dünya, aralıklarla yine salgın hastalıklar yaşadı fakat az kayıplarla hepsi atlatıldı.

Bilimin geldiği gelişmişlik noktası ve dünyadaki modernleşmeye bakarak artık bir daha dünyayı esir alabilecek, felaketlere sürükleyebilecek salgınların etkili olmayacağına, olursa da modern bilimin bunu hemen yok edebileceğine inanıyorduk.

Biz bu rehavet içindeyken, bilim ve teknolojide geldiğimiz zirvelere güvenirken, aniden tekrar mikropla karşı karşıya geldik.

Dünya yaklaşık 3 aydır, göremediğimiz fakat insanları birer birer aramızdan alan bir mikrop ile savaşıyor.

Fakat bu savaş ne bombalar ne de füzeler ile. Her yerde olan fakat hiçbir yerde görünmeyen düşmanı tanımaya, bulmaya ve sonra da yok etmeye çalışıyoruz.

Bu ana kadar onu yok etmeyi başaramadık. Mikrop zaferden zafere koşuyor.

Çin’den Aralık ayında yola çıkan mikrop, bir-iki ayda dünyanın her yerini işgal etmiş durumdadır.

Mikroplar, önceden gemilerle veya tüccar kafileleri ile yılları bulan seyahatler sonunda ancak dünyanın belli yörelerinde etki gösterebiliyordu. Fakat teknolojiden o da yararlanıp uçaklar, arabalar, trenler ve gemiler ile seyahat ederek bir iki ayda her tarafı işgal etmiş durumdadır.

Bilim, dünyayı etkisi altına alan, hayatı durduran, ekonomileri çökerten, insanları yataklara düşüren, hayattan alıp götüren mikrobu yok etmek ve etkisiz kılmak için şimdilik yetersizdir.

Dünyadaki tüm devletler ilk defa ortak bir düşmana karşı birleşmiş durumdadırlar. Fakat bu düşmanın ne ordusu ne de silahı var. İçten içe bizleri kemiriyor.

Bu mikrop öyle bir şey ki, diplomatik nezaket gösterip zenginlere veya büyük devletlerin yöneticilerine dokunmazlık yapmıyor. Zengini fakiri, yöneteni yönetileni ayrrmıyor, eşit davranıyor.

Bu savaş biraz daha uzarsa acıklı hikâyelerin oluşacağı muhakkaktır.

Avrupa’nın burnundan kıl aldırmayan liderlerini, havasından yanına yaklaşamadığınız tipleri bir çelmede yataklara düşürüyor.

Ne şakası var ne de müsamahası.

Şimdilik dünya çaresiz, bilim yetersiz, teknoloji bir işe yaramıyor. Ne Drone’lar, ne İHA’lar, ne kıtalararası füzeler, ne sesten hızlı giden savaş uçakları onu görebiliyor ve ona ulaşabiliyor.

Dünyada hayat durmuş durumdadır. Fabrikalar, okullar, iş merkezleri, devlet daireleri, caddeler ve sokaklar boş ve ıssız.

Herkes görünmeyen fakat her an üstümüzde, yanımızdaki kişide, bastığımız toprakta, dokunduğumuz nesnede, oturduğumuz sırada olabilecek olan mikroptan korkmakta, çekinmekte; akla hayale gelmeyecek korkular yaşamakta ve tedbirler almaktadır.

Mikrop yani korona dünyayı dize getirmiş durumdadır. İstemesek de bizleri evlere tıkmış, belki de hayatta bir daha ulaşamayacağımız bir imkânı da ayağımıza getirmiştir: kendimizi dinlemek, telaşeden uzak sükûneti yaşamak, kısacası hayatın muhasebesini yapmak. Bu koşuşturmada ne yaptığımızı, nereye gittiğimizi düşünme fırsatı vermek…

Elbette bu günler geçecek; dünya yine eski canlılığına kavuşacaktır. Fakat bir mikrobun dünyayı dize getirdiğini kabul etmek zorundayız.

Mikrop ile savaşın uzaması dünyada köklü değişimin başlangıcı olacağı artık muhakkaktır.

Bundan sonra hiçbir şey, korona mikrobu ile savaş öncesi gibi olmayacaktır.