Hatırlanacağı üzere ABD, İngiltere ve Fransa, Suriye’de belirledikleri hedeflere yönelik 14 Nisan 2018 tarihinde bir askeri operasyon gerçekleştirmişti. ABD Başkanı Trump yaptığı açıklamada saldırının amacını, “kimyasal silahların üretim, yayılım ve kullanımına karşı güçlü bir caydırıcılık oluşturmak” şeklinde özetlemişti. Suriye’deki birden fazla hedefin Tomahawk güdümlü füzelerle vurulduğu saldırı için İngiltere Başbakanı May de, “güç kullanımından başka bir alternatif yoktu” ifadelerini kullanmıştı.

ABD Savunma Sakanı James Mattis’in de belirttiği üzere bu operasyon bir kereye mahsustu. Adı geçen bu üç ülkenin, Suriye’de barış arayışları devam ederken, ani bir şekilde saldırı kararı almaları, sahiden Suriye’de kimyasal silah kullanımını önlemeye yönelik ahlaki bir ilkeye mi dayanıyordu?

Operasyon kararı, uluslararası medyada yer alan, Suriye hükümetinin muhaliflerin başkent Şam yakınlarında elinde tuttuğu son bölge olan Doğu Guta’da kimyasal silah kullandığı yönündeki haberler üzerine alınmıştı. ABD, medyada yer alan haberlerin doğru olduğunu ve Suriye hükümetinin bu durumdan sorumlu olduğunu bildirmişti. Suriye hükümeti ise bu iddiaları reddetmişti.

Kıbrıs’ın Larnaka limanında demirleyen USS Donald Cook gemisi, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Fransız askeri üsleri, Doğu Akdeniz’de seyir halindeki Fransa’nın FREMM Atlantique adlı savaş gemisi ve Kıbrıs’taki İngiliz üslerinde konuşlu İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri ABD, İngiltere ve Fransa’ya bölgede askeri operasyon yapma imkânı sunan başlıca askeri altyapılardı.

Peki, bu gelişmeler Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz çalışmalarını nasıl etkiledi? Bilindiği üzere Türk Deniz Kuvvetleri, tartışmalı deniz alanlarında gerçekleştirilmek istenen sondaj çalışmalarına müsaade etmeyeceğini birçok kez gösterdi. Güvenilir bir kaynakla bu konu üzerine konuşurken, ABD, Fransa ve İngiltere’nin, Suriye saldırısını bahane ederek bölgedeki askeri varlığını artırdığını ve böylece kendi sondaj gemilerine güvenli bir alan meydana getirdiklerini söyledi. Sözün kısası Doğu Akdeniz’de Suriye’ye giden savaş gemilerini sondaj gemileri takip etti.

Bir bakıma Suriye’de kimyasal silahlar kullanıldığı iddiası ile Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesi üzerine yürütülen hamleler manipüle edildi. Doğu Akdeniz’de savaş gemilerinde meydana gelen hareketlilik, Doğu Akdeniz’de ilk bakışta tespit edilemeyen bir savaşın geliştiğine işaret etmektedir. Değişen ittifaklar, yeni üsler kurma girişimleri, savaş gemilerine yapılan yatırımların artması şeklinde birçok faktör, bu düşünceye anlam kazandırmaktadır.

Türkiye’nin geçmişe nazaran artan askeri gücünün sürekli bir şekilde Yunan ve Rum medyasında abartılı bir biçimde işlenmesi, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın kapılarının, ABD’nin başını çektiği müttefiklere sonuna kadar açtı. Bugün İsrail, ABD ve Fransa’nın bölgesel ittifakları, Yunanistan ve Güney Kıbrıs üzerinden tanzim etme siyasetinin motivasyon kaynağı, “Türkiye’nin artan askeri gücü” bahanesi ya da propagandası olduğu söylenebilir.

Amerikan, İsrailli, İngiliz, İtalyan ve Fransız enerji şirketlerinin Kıbrıs’taki faaliyetlerinin artmasıyla bu devletler nazarında adanın değişen jeostratejik rolü, bölgede ciddi bir askeri hareketliliği de beraberinde getirmektedir. ABD’li Senatörler Robert Menendez ve Marco Rubio’nun, Kıbrıs’a silah sevkiyatına uygulanan ambargonun sona erdirilmesini öngören tasarıyı Kongre’ye sunması, gelinen noktayı işaret etmesi bakımından kayda değerdir.

Sonuç olarak; Kıbrıs’ın etrafında yaşanan sondaj çalışmaları, silahlanma yarışı, silah ve insan kaçakçılığı, terör ve mülteci akını gibi meseleler, bölge üzerinde farklı emelleri bulunan art niyetli aktörlere aradıkları fırsatları veya bahaneleri verebilecek düzeye ulaşmıştır.