En sonunda yazacağımı başında yazayım ki erken sabırsızlıklar oluşmasın. “Bu yazı, AK Parti teşkilatları kaybedilen yerlerde ve henüz durumu net olmayan İstanbul’da mükemmel çalıştı” demek isteyen bir yazı olmayacak; ama “Her şeyin vebali onlarındır” da demeyecek…

Yaklaşık bir aydır tabiri caiz ise ağzı olan konuştu/konuşuyor. Bu tavırları daha önce de 29 Mart 2009 Yerel Yeçimleri ve 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri sonrasındaki oy düşüşlerinde yaşamıştık. Adeta “Düşene nasihat veren çok olur” misali, hakkı olan da olmayan da bir şeyler söylüyor; söylesin/söyleyecek eyvallah da insanın biraz da “ayna”yı kendisine tutmasını gerektirecek bir durum yok mu?

Uzun bir dönemden beri AK Parti politikalarıyla uyumlu yerde duran yazar, çizer, iş adamı, müteahhit, mimar, mühendis, ekonomist, zanaatkar ve hayatın her alanına dokunan daha pek çok meslek erbabı da, kendisini bir tartıya vurmalı değil mi?

Çünkü bugün eleştirilen neredeyse her konu, az ya da çok onları da ilgilendirmiyor mu? Çok katlı yapılaşma da imar izni veren kadar, projeyi tasarlayanın ve de uygulayanın da payı yok mu mesela?

İşin garip olan taraflarından biri de, bu projelere milyon dolarları verip sonra da, “Şehirlerimizi bina yığınlarına döndürdüler” diyenler değil mi? Üstelik en büyük ve öne çıkan yaygaralar da onlardan gelmiyor mu? Hiç sorumlu değillermiş gibi…

İktidar bunu elbette hesap etmeliydi. Çünkü İbn Haldun: “Zenginler için çalışan bir iktidar kendisini yıkacaklara hizmet eder” diyordu, yaklaşık altı yüz yıl önce… Bolluk dönemlerinde dev taleplerle iktidarı zorlayanlar da, küçük bir zorlukta onu ilk terk edenler de çoğu zaman aynı olmuştur…

İktidarın politikalarını destekleyen yazıların sahiplerinin de suçu sadece Ak Partiye yıkmaları bir hakkaniyet değildir bana göre… Çok büyük kitlelere seslerini duyuran yazarların da, “Acaba neyi anlatamadım ki, oluşan tablo benin de istemediğim şekilde cereyan etti” diye sorması gerekmez mi? Öyle ya AK Parti’nin daha farklı sonuçlar alması üzerine tezlerini kurmuş yazıların da ikna edemediği bir seçmen kitlesinden bahsediyoruz neticede…

Herkesin kendi zaviyesinden sorması gereken sorular ve alması gereken cevaplar var kanaatimce… Ondan sonra da ikna olamıyorsak, her türlü vebali üzerine almaya hazır bir partiye yükleyebiliriz. Ne de olsa bize itiraz edemeyecek tek yer orasıdır; çünkü partiler her koşulda seçmenin gönlünü kazanmakla mükelleftir…

Fakat bir hakikat var ki oda AK Partililer sadece teşkilatlarda değillerdi. Hayatın her alanında ve herkesin aidiyetinin bilindiği bir ortamda ve AK Partili olarak iş yaptılar ve o kimliği öyle ya da böyle temsil ettiler… İşte bütün mesele de bu temsiliyette gizli… Kim neyi nasıl temsil etti?.. Tepeden baktığı söylenen kimdi mesela ya da davasına karşı gönlünü kaybederek iş yapan…     

Neyi söyleyemedik/söyleyemediler de seçmen ikna olmadı? Neyi iyi tasarlayamadık ki binalarımız eleştirildi? Kime tebessüm edemedik ki bizi ekâbir gördüler?

İşte bu ve benzeri soruları her iş erbabı kendisi için evriltip sorabilir. Ve inanıyorum ki çok daha insaflı bir noktaya gelinmiş olur… Aksi halde AK Parti’nin sadece teşkilatlarla ilgili yapacağı revizyonlar her şeyi çözemez… “Bir günah keçisi” hayatın her noktasında var olamayacağına göre, onun olmadığı yerlerde de aksama devam eder. Nitekim teşkilat bazında defalarca yapılan revizyonlar oldu fakat bütün aksamaları çözemedi…

Eğer varsa bir AK Partililik, bu hayatın her alanında vardır ve onun “dava”sı da her birinin omuzlarındadır… Sadece güzeli yaşayıp, meşakkati devretmek hiçbir insafa uymaz diye düşünüyorum…

Bir eleştiri yapıldığında “O ben değilim” demek de, ayrı bir zafiyettir. Nitekim “metal yorgunluk” ya da “tepeden bakıyorlar” dendiğinde, herkes yorgun olanı veya tepeden bakanı kendi dışında aramasaydı bu noktaya gelinemezdi…

Ben, teşkilatlar eleştirilmesin demiyorum. Ama işi sadece bu noktaya indirgersek her AK Partili’yi kapsayan bir özeleştiri yapılamamış olur demek istiyorum… Oysa köklü bir “gönül inkılabı”na ihtiyaç var. Bunu da ancak her noktadaki AK Partili ile yapmak mümkündür…

Çünkü izhar edilmiş her kimlikteki “AK Partili’yim” ile gelen güzellik de kötülük de AK Parti’ye yazılmaktadır… Bu şuur ile bakıldığında her şey hem daha net anlaşılacak hem de daha net ve insaflı bir çözüm bulacaktır…