Allah’ın insanoğlunun nazarına ve idrakine sunduğu şu âlem, ne kadar güzel ve intizamlıdır. Her bir zerreden binlerce mana çıkar insan için. Bir çiçek bahçesine, ya da yemyeşil bir ormana giren kişi, çeşit çeşit çiçek ve güllerin kokusunu, o birbirinden güzel ve hayretâmiz kuş ve hayvanların ötüşünü, bin bir manâlar sezerek düşünür, tefekkür âlemlerine girer ve Rabbinin büyüklük ve hikmetleri karşısında gözyaşlarını tutamaz ve şöyle der:

“-Sen boşuna hiçbir şey yaratmazsın ey Rabbimiz!” 3 Al-i İmran 191.

Yalnız O’na secde ve yalnız O’na kulluk yapar. Şu dua ile bu halini belirtir:

“-Yalnız Sana kulluk yapar ve yalnız Senden yardım dileriz.” 1 Fatiha 4.

İnanan ve kulluk yapan insan, Rabbinin huzurunda bu ayet-i kerimeyi günde 40 defa okur. Nefsine, şeytana ve kâinata bu hakikati, ömründe milyonlarca defa haykırır. Zira o, yaptığı ibadetin şuur ve idrakindedir.

Nasıl dünyaya geldiğini ve bir gün Rabbine döneceğini ve O’nun huzuruna hangi halle varacağını gözyaşlarıyla, bin bir nedametle hatırlar. Bu tefekkürle, ibadeti bambaşka olur.

Bambaşka bir tat ve lezzet alır. Onun tefekkürü de artık başlı başına bir ibadettir. Zira o, Rabbinin yüceliğine hayran olarak âhirete hazırlanır.

Mübarek dinimiz tefekkürü, şuursuzca yapılan nafile ibadetlerden çok çok üstün tutar. Tefekkür ehli kişinin yaptığı ibadetle, adet olsun kabilinden ibadet yapan kişinin ibadeti arasındaki fark pek çoktur.

Bunun içindir ki âlimlerimiz de çok kıymetlidir. Dinimiz onun “mürekkebini şehitlerin kanından daha üstün” tutmuştur. Evliyalık makamına yükselen velilerimiz de tefekkür ve murakabeyle Hakk’a vasıl olmuşlardır.

Onlar bulundukları cemiyetlerin birer nur kandili durumundadırlar. Ama Batıda böyle insanlara rastlamak mümkün değildir. Ancak peygamberlerin geldiği dönemde onlara samimiyetle inananlar hariç, onların “azizler” diyerek arayıp hasretini çektikleri kişiler ancak bizim dinimizde yükselen âlimler ve Hak dostları olan evliyalardır.

Bu zatları Peygamberimiz (sas) bizlere şöyle takdim buyurmuşlardır:

Şüphesiz âlimler peygamberlerin varisleridir.” Tirmizi, ilim 19 (2682); Ebû Davud, ilim 1.

Tefekkür konusu pek geniş. Kur’an-ı Kerim’in büyük bölümü tefekküre ve ilme davet eder. Kâinatı anlatır.

ÖLÜLER NASIL DİRİLİR?

“Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.” 50 Kâf 43.

Bir güz gününde tabiata bakan insan onu, kupkuru görür. Bahar sabahıyla bakar ki insan;

Ölüler dirilmiş, kurular yeşermiş ve kâinat insana nice güzellikler içinde gülümsemektedir:

“-O’nun ayetlerindendir ki sen yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görürsün. İşte o haldeyken biz ona suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır.” 41 Fussılet 39.

Bakarsınız ki kupkuru bir ağaç dalından binlerce yaprak yemyeşil olarak size göz kırpıyor. Sonra bir de bakıyorsunuz çiçekler açmış, mis gibi kokuyor. Sonra da Allah’ımız meyveye durduruyor. Şu hale bir daha bakın kardeşlerim! Onların altına geçip saatlerce bakın, bakın ve hakikatleri görün… Ağlayın, gözyaşı dökün ve:

-Ey yüce olduğu kadar güzel de olan Rabbim! Şu asmadan, şu kuru daldan nasıl tane tane üzümler çıkarıyorsun?

Şu odun parçasından elmayı, portakalı, şeftaliyi şunca zarafet ve san’at harikalarıyla nasıl yaratıyorsun?

Bir nar meyvesini nasıl da öyle inciler misâli diziyorsun?

Sana binlerce defa hayranım, Seni milyonlar defa seviyorum ve büyüklüğün karşısında secdeye kapanıyorum, diye konuşun O’nunla…

O zaman hayatın bir daha değişecek ve yeniden doğmuş gibi olacaksın.

Yanyana dikilen iki meyve, birbirine karışmadan ayrı şekil ve ayrı tad ile nasıl meydana geliyor güzel Allah’ım!

Bir kayısı çekirdeğinden, koca bir ağaç çıkıyor. Bir fabrika bir çekirdeğe nasıl yerleştirilmiş? Ne büyüksün Allah’ım!

Bir inek, bir koyundan her biri bir süt fabrikası…

Gökyüzünden yağan kar ve yağmurlar nasıl birbirine değmeden inebiliyor?

Gören göze görme hassasını kim veriyor?

Can gidince ­âzâlar niçin görevlerini yapamıyor? Eğer işi gören et ve kemik ise niçin beden yapamaz hale geliyor?

Bütün bunlarda vazifelerini yaptıracak hücreler, hassalar var diyorlarsa; acaba o hassayı onlara veren kim?

İnsan niçin ölüyor, ölüm nedir ve niçin çare bulunamıyor?

Daha nice sorular sorulabilir. Bütün bunların cevabı yüce Allah’a kulluktadır. Huzur ve saadet, ümit ve rahmet ancak İslâm’dadır kardeşlerim.

NE BÜYÜKSÜN ALLAH’IM!

Ölüler bir gün tekrar dirilecek ve hesaba çekilecek. Adalet-i İlâhî tecellî edecek, Hakk’a kul olanlar ebedî saâdete, O’ndan uzak olanlar –Allah korusun- ebedî felâkete uğrayacaklar. İşte dirilişe delil:

-“İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı sanır öyle mi? Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski hale getirmeye gücümüz yeter.” 75 Kıyamet: 3-4.

Verilen misâle dikkat edelim. Parmak izlerinin bile benzememesi ve suçluların onunla tespit edilmesi, yine tefekkür etmeye ve Mevlâ’nın yüceliğini idrak etmeye büyük bir sebep değil midir?

Milyarlarca insanın parmak izleri benzememiş ve hâlâ benzememektedir. Bu, Allah’ın varlık, birlik ve yüceliğine çok büyük bir delil değil midir?

O Allah tektir ki, birine verdiği iz ve işareti diğerine vermiyor. “Ne büyüksün Allah’ım,” demekten kendimizi alamıyoruz.

TEFEKKÜR İMANI ARTIRIR

Tefekkür, Allah korkusunu ve îmanı artırır. Bu hususta Hâtem Hazretleri şöyle der:

“İbretten ilim, zikirden sevgi, tefekkürden ise Allah korkusu çoğalır.”

Gâyemiz inşaallah böyledir ve böyle olması için yine tefekkür ediyoruz.

Bize basit gibi gelen şu tuzu düşünelim. Halbuki onsuz yemeklerin lezzeti olmuyor. Yüce Yaratıcı yeryüzünün bir kısmını çorak kıldı. O içine su almıyor. Ve ondan tuz elde ediliyor.

Yeraltındaki binlerce maden ve petrolü de düşünmeye değmez mi?

İşte kömür ya da petrol:

-“Sonra da onu kupkuru kömüre (ya da siyahımsı bir sel kusuğuna) çevirdi.” 87 Â’lâ: 5.

Kur’an-ı Kerîm’in Ğâşiye sûresi örneklerle hep tefekküre davet eder. İşte 17’den 20’ye dek âyet-i kerîmeleri:

“İnsanlar deveye bakıp da, onun nasıl yaratıldığını,

Göğün nasıl yükseltildiğini,

Dağlara (bakıp) nasıl dikildiğini,

Yeryüzünün nasıl yayıldığını tefekkür etmezler mi?”

DİRİLERLE ÖLÜLER BİR OLMAZ

Evet! Tefekkürsüz kişi ölüler ve karanlıklar gibidir. Ama tefekkür ehli ise diriler, aydınlıklar ve nurlar misâlidir. Onlar meyveli ağaçlar, çağlayan sular ve meydana gelen nîmetler gibidir. Onunla bu, bir olabilir mi?

“Körle-gören, karanlıkla aydınlık, gölge ilesıcak bir olmaz. Diri olanla da ölüler bir olmaz.” 35 Fâtır: 19-22.

Düşünen ve inanan görendir, tefekkürsüzce inkâr eden ise kördür.

Başka bir âyet-i kerîmede de yine düşünmeye ve muhakeme yapmaya çağrılırız. Allah’ın varlık ve birliğini, sonsuz güç ve kudretini kavrayıp tasdik etmek için O’nun eserlerine bakmak kâfîdir:

“Yeryüzünde tam bilgi sahipleri için, ilâhî hakîkatin alâmetleri vardır. Sizin kendinizde de öyle (işaretler vardır). Hâlâ görmeyecek misiniz?” 51 Zâriyât: 20-21.

Tefekkür ederek bakmayacak mısınız? Bakıp da ibretler almayacak mısınız? Ve gerçeğe yani îmana ulaşmayacak mısınız?

Yüce Rabbimiz tefekkür ederek manâ âlemlerine dalmayı ve bu şuurla Kendisine kulluk yapmayı nasîb eylesin!

Azerbaycan Zaferi

Yıllar var ki bekledik ey Şuşa,

Sonunda girdik aziz yurduna!

Ezanlarla müeyyed olasın dâim,

Artık Müslümanlar onunla kâim!

Sevinç rüzgârları esiyor Karabağ(r)ımda,

Hasretimiz vardı  toprağında, taşında…

Bir mukaddes dâvâdır ki bu dâvâ,

Küfre vurur pranga, mü’mine ise devâ.

İnmesin bu bayrak her mekânda,

Dalgalansın daima semalarda…

Ak güvercinler uçuşsun üzerinden,

Selâmlar götürsün Türkiye’mizden…

Teslim oldu Ermeni, kahrolup tükendi,

Müslüman Türk ordusu düşmanı yendi…

Nice yürekler kan ağlamıştı Hocalı’da,

Mübarek olsun Azerbaycan, şâd oldu Şühedâ!

Muzaffer Dereli