Panama Papers, Paradise Papers, WikiLeaks vs. gibi kim olduğu belli olmayan kaynaklardan bilgiler saçılıyor. Yenileri de gelecek bunların, rağbet gördükçe artacak. Bu mesele aslında kurallardan daha çok ilkelerle ilgili bir meseledir. Eğer bu kaynaklara kategorik olarak karşı çıkmazsak, kulağına dedikodu fısıldayan şeytana teslim olan akıl hastaları gibi oluruz.
Kim bunlar belli değil, kime çalışıyorlar belli değil, niye bu bilgileri saçıyorlar belli değil, saçtıkları bu bilgilerin neresi doğru neresi yalan belli değil… İşte şeytanı arıyorsanız tam da budur. Hakkı söyleyen biri kendini gizlemez, kendini gizleyen hakkı söyleyemez. Hiç kimsenin bilmediği şeyleri bilen gizli hesaplar, sızıntılar, isimsizlerin postaladığı dosyalar derken bunların hepsi algı yönetiminin dik alasıdır işte. Hatta daha açık ifadeyle, güya sistemle mücadele ettiğini söyleyen bu tip isimsiz kahramanların hemen hemen hepsi, bizzat sistemin tasarladığı ajanlardır.
Bunlara rağbet edersek, bunların zihnimizi şekillendirmesine müsaade edersek, kim olduğunu bilmediğimiz adamların bizi sürüklemesine müsaade etmiş oluruz. Daha kötüsü, bu yaptıklarının işe yaradığını görürlerse eğer, boğazımıza kadar dedikoduya batarız. Davası, derdi gerçek olan adamın ne işi olur gizemle, gizlenmekle… Bu dünya değişecekse eğer, anasının-babasının koyduğu addan utanmadan hakkı haykıran cesur yüreklerin omuzlarında değişecek ve gizli gizli fısıldayan şeytanlar elbet bir gün kaybedecek…