Genel seçim sonrası CHP kitlesinde büyük bir hayal kırıklığı, depresyon ve yılgınlık yaşanmakta.

Bir de buna parti içi kavgalar eklenince, taban için durum çekilmez hale geldi.

Haksız da değiller.

CHP, kurumsal olarak kaybetmenin öz eleştirisini objektif olarak ortaya koyamadı. Hâlâ “kazanamadık ama kaybetmedik de” diyor. Yani başarısızlığı inkâr söz konusu. Bu durum yeni başarısızlıklara zemin hazırlar.

İkinci problemli durum; CHP, kaybetmenin getirdiği stresi yönetemedi.

Agresif zamanlar kişiliği ortaya çıkarır; tüm maskeleri indirir. Bu bağlamda, CHP’nin genel profilindeki “seviye sorunu” da ortaya çıkmış oldu. Kötü-kem sözle muamele etme gibi sorunlu davranışları “yoldaşım” dedikleri insanlara yönelttiler.

Ve son gelişme olarak patlak veren ZOOM toplantısıysa “değişim ve yeniden yapılanma” süreçlerinin etik dışı yöntemlere evrildiğini gösterdi.

İşin ilginç tarafı; Kılıçdaroğlu’ndan habersiz bir şekilde, İmamoğlu ekibi tarafından tertip edilen bu toplantıya, partinin üst yönetimindeki pek çok kişinin katılması.

Şöyle düşünün… Bir darbe hazırlığı var ve darbeci ile birlikte başkanın ikinci adamları aynı safta hizalanmış.

Darbeciye mi kızarsınız, darbecinin yanında hizalanan güce tapınan dalkavuklara mı… Çok ilginç.

Gerçi CHP söz konusuysa buna şaşırmamalı.

CHP’nin geçmişinde ‘tarz-ı siyaset’ zaten böyle bir şey.

Hiçbir zaman iktidar olamayan fakat istediği zaman iktidardakini darbe ile devirerek ülke siyasetine yön ve biçim veren zorba bir anlayıştan bahsediyoruz.

İktidar olamamasını asla sorun yapmayan, ülkenin kurucu partisi olmakla kendine güç ve statü vehmeden bir grup…

Öyle bir kesim ki, ülkenin ikinci siyasi partisi olarak her zaman zengin ve her zaman muktedir.

Dolayısıyla kafası rahat!

Seçim sonrası yaşanan zihinsel arbede, CHP’nin asıl meselesinin “ülkeyi değil partiyi yönetme” mücadelesi olmasındandır. Onlar zaten muhalefet koltuğunda istedikleri “parsayı” her daim ceplerine koyduklarından ve ülke menfaati-ideal gibi bir dertleri de olmadığından, partinin “gerçek sahiplerinin” koltuğu kaptırmama gayreti; esas mesele”dir.

Buradaki “sahip” sanmayın ki Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Hani bir CHP’li vekil ne demişti, hatırlayınız. Kılıçdaroğlu yol haritasını alır ve getirir; biz de onaylar ve uygularız.

En demokrat, en farklılıklara açık, en, en, en… Hepsi hikâye! Kukla partidir CHP.

Şimdi tekrar güncele dönelim.

Partinin şu anki durumu fena!

Partide büyük bölünme var. Delegeler arası bölünme, rekabet ve kavga artık üstü kapatılamaz bir gerçek.

Bir de CHP gazetecileri var. Hem “çok tarafsız ve objektif” hem de CHP’li! Nasıl oluyorsa… Onlar diyorsa oluyordur. Çünkü en aydın, en ışıklar içinde ve en elit kişiliklerdir kendileri(!).

İşte bu cancanlı tipolojiler, seçim propaganda döneminde Kılıçdaroğlu’na verdikleri destekten pişman olduklarını söylüyor; “kandırıldık” diyor ve özür diliyorlar.

Oysaki bir günaha ortak olup, topluca milleti kandırma girişimini birlikte hayata geçirdiler. “Yüzde 60 ile kazanıyoruz” diyerek kitlelerini kandırdılar.

Peki bu sözde gazeteciler ne yapmayı deniyor?

Tüm günahı Kılıçdaroğlu’na yıkıp ellerini yıkama derdindeler.

Tamamen kendilerini “temize çekme” operasyonu.

Yeni kurgulanacak yönetimle, yine iş-ortaklık zemini kurmak için uygun pozisyon alma da diyebiliriz.