Darbe girişiminden sonra yapılacak siyasi tartışmalar Türkiye içinde yoğun şekilde devam ederken, bu darbe girişiminin İslam düşüncesinin özüne ilişkin etkileri de bütün İslam ülkelerinde uzunca bir süre tartışılacaktır.
Önümüzdeki günler çok önemli kültürel hareketlenmelere sahne olacaktır. Müslüman sokağının kültürel kalıplarında büyük değişimler gözlenecektir. İslam dünyası ile Batı arasında çok daha nitelikli bir ilişki modeli gelişecektir. Müslüman toplumlarda gözlemlediğimiz aşırılıkçı davranışlar belirgin şekilde azalacaktır. Dolayısıyla, darbe girişiminin başarısız olması sadece Türkiye’nin değil, bütün İslam dünyasının ve genel olarak dünyanın lehine önemli bir başarı olmuştur.
Paralel Devlet Yapılanması lideri Fethullah Gülen’in siyasi yöntemiyle Arap İslami hareketlerinin yöntemleri arasında pratikte bir fark bulunmamaktadır. Fethullah Gülen askerin otorite sahibi olduğu bir dönemde yetişti. Gücünü onlardan aldı, Amerika’ya gidene kadar defalarca ona arka çıktılar. Askeriye Cemaat ile karşılıklı menfaatlerini korumak ve meşruiyet kazanmak istedi.
Suriye’de sûfî akımlar sürekli rejimin en sağlam dayanağı olmuş, Hama katliamında Hafız Esed’in arkasında durmuştur. Şimdi de Beşşar Esed’i destekleyen bu akımlar halkın yanında dursalardı Esed rejimi çoktan düşmüş olurdu.
Mısır’da da durum aynı şekildedir. Ezher, Abdunnasır’dan Sisi’ye kadar defalarca askere arka çıkmıştır. Diğer Arap ülkelerinde de durum farklı değildir. Çünkü, Arap toplumunda din kurumu eski yapısıyla kalmış, fikrî alanda herhangi bir gelişme sağlayamamış, günümüze kadar mazinin esiri olagelmiştir. Bu anlayış, zahiren haktan ve adaletten söz ederken gerçekte kendi içinde kapalı yapılar üretmiştir. ‘Öteki’ye müsamahası olmayan, en basit meseleleri bile tartışma konusu yapan, sadece kendi siyasi menfaatlerini gözeten, hakim otoriteye kesinlikle muhalefet etmeyen bir anlayıştır bu.
Kendi siyasi amaçları için Osmanlıların öldürülmesine göz yuman Vehhabilik hareketi ile sûfî hareketler arasında bir fark yoktur. Zira, sûfîlerin Şam’daki önderleri Beşşar Esed’e karşı meydanları dolduran göstericiler hakkında şunu diyebilmişlerdir: “Alınları secdeye gitmemiş göstericiler!” Böylece rejim, göstericileri katletmek için en yüksek dinî otoritelerden fetva almış oldu.
Vehhabisinden sûfîsine Arap ülkelerindeki İslami akımların birbirinden farkı yapısal olmayıp iç yapılarında ortaya çıkmaktadır. İslami hareketlerin kendi içlerinde izlediği yöntemlerde farklılaşma görülürken, iş hakim otoriteyi savunmaya gelince hepsi ağız birliği yapmaktadır. Hemen hepsi, daha kendilerine bir talep ulaşmadan otoriter lideri destekleyen fetvalar yayınlamaktadır.
Günümüzde genel anlamda bütün İslami akımlar; baskıcı liderler dönemine son vererek adalet ve özgürlük vadeden projeler geliştiremediği ve çağın gelişmelerine ayak uyduramadığı için zaaf, kaos ve kargaşa içindedir.
Peki, Türkiye kapsamlı bir İslami model ortaya koyabilecek mi? İslam ümmetini geri bırakan aşırılıkçı ve baskıcı rejimlerin vesayetinden uzak durarak İslam’ı yeni bir medeniyet perspektifiyle dünya kamuoyuna sunabilecek mi?
Çeviri: Fethi Güngör