Özellikle 28 Mayıs seçimleri yenilgisiyle gün yüzüne çıkan CHP içi kavgaların tarihi yeni değildir.
CHP’nin 100 yıllık tarihini editoryal bir çalışmayla merceğe alan Ekin Kadir Selçuk, parti içi kavgalar sebebiyle CHP’nin, “kurultaylar ya da hizipler partisi” olarak anıldığını ifade ediyor.
Selçuk, parti içi kavgaların en önemli sebebi olarak da tek parti iktidarı dışında -kısa koalisyonlar hariç- hiçbir zaman tek başına iktidara gelememiş olmanın ezikliğini gösteriyor.
Ecevit-Turhan Feyzioğlu rekabeti bu anlamda çok önemlidir; görece liderlik karizmasının da işlediği bir iç mücadele olarak.
Fakat Baykal-Kılıçdaroğlu mücadelesi, bir kaset kumpasıyla bütün centilmenliğini kaybetmiş bir iç iktidar savaşını gündeme getirdi.
Yol bir kere aşındığı için bugün siyasi ahlak ilkelerinin tamamen bir tarafa itildiğini gösteren emarelerle, yepyeni bir iç iktidar kavgasına şahit oluyoruz; bütün işaretlerin tasdik ettiği Kılıçdaroğlu-İmamoğlu çekişmesinde.
Son CHP kurultayında yaşananların şahidi Gazeteci Nuray Başaran’ın anlattıkları, Türk siyasi tarihi açısından da son derece “vahim” şeylere tekabül ediyor.
Ortalığa saçılan kirli para ilişkilerini, kavganın taraflarından hayretle ve utançla izliyor, dinliyoruz.
Öyle anlaşılıyor ki -1 milyar 350 milyon lira olduğu iddia edilen- ciddi bir para ile yapılan delege operasyonu, Kılıçdaroğlu’nu çok derinden etkilemiş.
Bunu, seçime birkaç gün kala konuşmasına onay verdiği anlaşılan gazetecinin ifşaatlarından da anlamak mümkün.
Artık CHP’li ifşaatçılar sayesinde her boyutu deşifre edilen delege operasyonunda -dikkat çekmesin diye- paralar, hediye edilen cep telefonlarına “coin” yani “elektronik para” olarak mı yüklendi?
Başaranın anlattıklarından anlıyoruz ki konu zaten yargıdadır ve bütün bunlar mutlaka ortaya çıkarılacaktır.
Türk siyasetinin bundan sonra yoluna tertemiz devam edebilmesi için iddia edilen bu rezaletten arınmaya ihtiyacı var.
CHP il binası için ödendiği iddia edilen para kulelerinde de herkesin, bütün yolların CHP’li İBB Başkanı’nı gösteriyor olduğunu düşünmesi, siyasi geleceğimiz açısından da oldukça önem arz ediyor.
Kurulan cumhurbaşkanlığı hayalinin yollarının nasıl döşendiği meselesi, hiçbirimiz için daha az önemli olamaz.
İnsanların iradelerinin para ile satın alınabildiği hiçbir demokrasi, ileri bir demokrasi formuna erişemez; gerçek bir çürüme işareti olarak.
Bugün sırf çıkar birliği olduğu için sesini çıkaramayanların da özgürlükleri tehdit altına girer.
Bugün sosyal medyanın da marifetleriyle çok daha tehlikeli hâle gelen stratejik yalancılığın bizi getireceği son noktayı Hannah Arendt’in şu cümlesinden okuyalım; “Herkesin size sürekli yalan söylemesinin sonucu, bu yalanlara inanmanız değil; artık kimsenin hiçbir şeye inanmaz olmasıdır.”
CHP yalancılığının bizi getirdiği noktada, şimdilik “herkesi” kapsamasa da CHP tabanında çok derin bir etki oluşturduğu muhakkak.
Zira İBB Başkanı ile çıkar birliği olanlar, dehşet verici kirli ilişkiler için “Bunlar zaten iç muhalif, çekemedikleri için yalan söylüyorlar. Şunlar da iktidarı kaybetmemek için iftira ediyorlar” diyebildikleri için Arendt’i haklı çıkarıyorlar.
Para gücüne ortak olanların, gerçekleri öğrenmeme konusundaki tavırları da bir yandan Karl Deutsch’ın; “Bir anlamda güç, öğrenmek zorunda olmama lüksüne sahip olmaktır.” sözünü akıllara getiriyor.
Eğer iddialar doğruysa bugün CHP delegelerini para ile satın alanlar -hiç kuşkunuz olmasın- yarın ülke iktidarı için başkalarının iradesini satın almaktan asla çekinmeyecektir.
İktidarı bunca kirli yollarla ve hırsla arzulayanların telaşının ne olduğu ise çok başka bir değerlendirme gerektiriyor; “Kim ve ne için?” sorunu sordurarak…
Eğer CHP’liler -tüm ideolojik miyopluklarından kurtularak- kirli yollardan partilerinin ele geçirilmesine engel olmazlarsa yarın bu hakikatle tüm Türkiye yüzleşmek zorunda kalacaktır.
Thomas Hobbes’a özenerek her yolu mübah gören bir hırsın, tarihte hiçbir devlete huzur getirmediğini de bir kez daha hatırlatayım Napolyon örneğiyle…
Ortalığa saçılanlar sadece CHP’nin değil, hepimizin siyasi geleceğini tehdit eden çok kirli şeylerdir.
Önümüzde duran bu “sınav kâğıdını” nasıl dolduracağımız çok önemlidir.
İddiaların, adalet tarafından gerçek bir arınmaya tabi tutulması gerekiyor.
Adaletin arkasındaki “devlet”, dolayısıyla da hukuk ancak bu sayede tehditlerden korunabilir…