Hayatının önemli bir bölümünü Almanya’da geçirmiş bir arkadaşım, bayram vesilesiyle geldiği memleketinde eş dost ve akrabalarını çok fazla politize olmakla eleştirdi. “Altı üstü bir seçim… Nereye gidersem gideyim siyaset konuşuluyor; bayram ziyaretinde, sokakta, kafede, restoranda… Dünyanın sonu gelmeyecek, altı üstü bir iktidar değişimi olacak.” dedi.
Ülkeye dışarıdan bakanlar, iktidarın değişeceğinden eminler.
Fakat memleketin içine girdiğinde, toplumla söyleştiğinde, sosyolojinin gerçekliğine toslamış gibi oluyorlar.
Şimdi bu gerçeklik nedir? Size kendi penceremden aktarayım.
Bayram vesilesiyle memleketim Gaziantep’e geldim. Depremin yorduğu insanımız; âdeta bir şok yaşamış ama hızla normalleşme sürecini de başlatmışlar. Normalleşme; hem hayatın doğal akışını inşa etme hem de travmayı atlatma ve psikolojik boyut açısından elbette önemli. Dahası var. Bugünü değil daha çok yarına şekil verme açısından seçim gündemine odaklanmışlar.
Bir gazeteci olarak bayram ziyaretlerinde de kaçarım yoktu elbet.
Bayram ziyaretleri hem büyüklerimizin duasını alma hem de gözlem için bana inanılmaz fırsatlar doğurdu.
Her gittiğim yerde konu net; seçim gündemi. Bu yazımla Gaziantep’in nabzını size iletmek istiyorum.
Şehr-i Ayıntâb-ı Cihân… Halkı; hürriyetine düşkün, bağımsızlıkçı, dinî değer ve geleneklerine sıkı sıkı bağlı bir toplumdur.
"NİNEMİ CHP ZİHNİYETİ DÖVDÜ"
İstiklal Harbi’nde Antep savunmasını en ön safta yapan üç aileden yorum aktaracağım şimdi.
İlki, Hacı İbrahimoğlulları sülalesinden Zeki Soysal. Muhterem zât, babam olur.
Bendeniz evde misafirlere çay ikram ederken diğer taraftan da babam konuşmalarını kayıt altına aldığımın farkında değildi. Elbette izin alarak şimdi o konuşmaların deşifresini yazıma alıntılıyorum.
Gaziantep’in kanaat önderlerinden, Millî Görüş’ün önde gidenlerinden Zeki Soysal şu ifadeleri kullandı: “Gaziantep savunmasından ders çıkarmak ve bu savunmayı akılda tutmak gerekir. Fransızlarla mücadele ettiğimiz günlerde, bir gün ninemin annesi gelir, nineme der ki; ‘Kızım evde ekmek bitti, gel bize gidelim, ekmek yapalım.’ Ninem de annesini kırmaz, yola çıkarlar. Tabakhane’deki Naip Hamamı’nın oraya geldiklerinde bir top sesi duyulur. Ninemin kucağında benim annem var, bir buçuk yaşında. Fransızların attığı top, ninemin yan tarafına düşer. Topun şiddetiyle annem bir tarafa savrulur ninem bir tarafa. Şarapnel parçası ninemin koluna isabet eder. Büyük ninemse olayın dehşetinden dolayı saçlarını yolmaya başlar. Derken ninemi hastaneye götürürler, orada kolunu keserler ve ninem Gazi olur. Antep Kalesi’nin yakınındaki 'saçlarını yolan kadın heykeli' işte bu acı hatıranın ürünüdür. Büyük ninem Hatice Kendirkıran’ın saçlarını yolması ve feryadı, Antep Savunması’nın simgeleri arasına girer. Fransızlarla işte böyle mücadele ettik. Gazi olan ninem Hamide Hanım, on sene kadar sonra, asli görevine döner ve mahallede hoca hanımlık yapmaya yeniden başlar. Ninem her gün mahalle çocuklarına Kur’an dersi verir. Fakat iktidarda CHP zihniyeti vardır. Nineme ‘Hocalık’ vazifesini yaptırmazlar. O tek koluyla tutarlar ve karakola götürürler. Gazi unvanını almış, ailesi vatan savunması yapan ninemi orada döverler. Suçu ne? Çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretmek. Fransızlara bu memleketi teslim etseydik, ninem Kur’an öğrettiği için onlardan da şiddet görecekti. Fransızlar dövemedi ama bu defa CHP zihniyeti, ‘Gazi’ ninemi dövdü. Çok değil daha yakın zamanda bu CHP zihniyeti, Mehmet Paşa Camisi’ni müze yaptı, kendi gözlerimle gördüm. Hadi şimdi gel CHP’ye oy ver. Fransızlarla yaptığımız mücadele dünya tarihine geçti. Toplarla, tanklarla gelmişlerdi. Tayyip Bey de söyledi Macron’a; 'Sen Antep’i hatırladın mı?' diye. Neden söyledi? Çünkü Fransızlar çok uğraştılar ama Antep’i teslim alamadılar. Şimdi gel CHP’ye oy ver! Oy ver, imanını da oraya koy gel. Ben şahsen böyle düşünüyorum.
Allah rahmet eylesin, Hocam Erbakan ile 1969’da Eskişehir’de Porsuk Çayı’nın orada aynı yola baş koyduk. Millî Görüş’e ömrünü adayan bir kişi olarak “CHP’ye oy ver” diyenleri kınıyorum. Biz bu memleketi Fransızlara teslim etmedik. Bu memleketi Muhafazakâr, dindar, Milliyetçi, İslam’ı savunan kimselere ki Ayasofya’yı açandan Allah razı olsun, öyle insanlara bu memleketi emanet etmek lazımdır. Başka diyecek bir şey yoktur.”
"BABAM HACCA GİTTİĞİ İÇİN HAPSEDİLDİ"
Sırada yine Gaziantep Savunması'nın önde gelen ailelerinden Horozoğulları sülalesini temsilen Ahmet Bozdoğan var. Ahmet Beyefendi de seçim analizi yaparken yakın tarih bağlamında konuyu değerlendirdi. Toplumda CHP zihniyetine dönük hafıza çok canlı ve diri. Ve bu kolektif hafıza nesilden nesile aktarılıyor. Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” söylemi sosyolojide karşılık bulmadı.
İşte buyurunuz bir yorumu daha okuyalım.
Ahmet Bozdoğan’ın ifadeleri ise şöyle: “Benim gençlere acizane tavsiyem, içinde bulundukları zamanın kıymetini bilmeleridir. Babam rahmetlik tek parti dönemi yani CHP iktidarında Hacca gitmiş. Namazın, Kur’an’ın, Haccın yasak olduğu zamanlarda... Allah’ın farz ettiği bir emir, yasak olabilir mi? Babam Halep’e vardığında ‘Hacı, Türkiye’de ezan Tanrı uludur, diye mi okunuyor?’ diye sorduklarında oturup ağlamış ve çok üzülmüş. Mekke’ye gittiğinde fark etmiş ki ülkemizden Hacca giden sayısı sadece on beş kişi imiş. Gaziantep’ten sadece bir kişi gitmiş, o da benim babam. Hacdan döndükten sonra babamın Mekke’ye gidip geldiği duyulmuş. Jandarma ve polis gelip eve baskın yapıp babamın eline kelepçe vurmuş. Gaziler Caddesi’nden karakola götürmüşler. Ve karakolda komiserin babamın yüzüne tükürmesi ve söylemlerini nesilden nesile aktarıyoruz, unutulacak gibi değil. Bununla da kalmamış ve babam Hacca gittiği için hakkında dava açılmış. Ezcümle; Allah devletimize ve bu yönetimimize zeval vermesin. Bunların kıymetini bilmek lazım. Gençlere bu yönetime sahip çıkmalarını tavsiye ediyorum.”
"YA VAR OLACAĞIZ YA YOK OLACAĞIZ"
Son sözü Gaziantep’in kanaat önderlerinden olan Govacıoğulları sülalesini temsil eden Ahmet Öztop’a verelim.
Ahmet Öztop Beyefendi öz cümlelerle seçim gündemine dair şöyle mesajlar verdi:
“Türkiye bu seçimle ya var olacak ya yok olacak. Ya 1930’a döneceğiz, korkumuz yok kendilerinden; yahut da Türkiye, dünyaya hâkim olacak. İkisinin ortası yok. Ya batacağız ya çıkacağız. Ya olacak ya bitecek.”