Bugün sokak hayvanları konusunda mevzi kapmaya çalışan CHP’nin tavrı geçmişten günümüze hiç değişmedi aslında.

Deprem konusunda yaptıkları gibi sokak hayvanları konusunda da sadece iktidar karşısında konumlanmak için politik ve samimiyetten uzak bir tavır sergiliyorlar.

Güya deprem konusunda çok duyarlıymış gibi çalıştaylar yapıyorlar ama gerçekte ne bütçe ayırıyorlar ne de bina dönüşümleri gerçekleştiriyorlar.

En çok ses onlardan çıkıyor ama bakıyorsunuz, kentsel dönüşümü çeşitli manipülasyonlarla engellemek için de ellerinden geleni yapmışlar.

Bugün hayvan haklarının havarisi kesilenler, İBB’nin Adalar’daki atlara ne yaptığı konusunda zerre kadar ses çıkarmadılar.

Çevre konusunda en çok onlar yaygara kopardılar ama yine CHP’li Yalova Belediyesinin ve İBB’nin ağaç katliamlarına karşı kör-sağır oyunu oynadılar.

Birkaç yıl önce İBB’nin hayvan barınağının yakınında, toplu hâlde köpek cesetleri bulundu ama ona da bir tepki vereni göremedik.

Politik bakınca bütün acılar, hakikatler de nasibini alıyor demek ki.

Kediler, köpekler, atlar, ağaçlar bir anda görünmez oluyorlar.

CHP geçmişte de hayvanları hiç sevmemiş hatta âdeta engizisyona tabi tutmuş.

En çok da kediler, köpekler ve kargalar bundan nasibini almış.

Dönemin gazetelerini okuduğunuzda çok çarpıcı şeylerle karşılaşıyorsunuz.

Mizah ile yürek acısı arasında kalmış pek çok yazı ve karikatür; zehirlenen, çifte ile vurulan binlerce hayvana ait.

Belediyelerin bazen güvenliği, bazen kuduzu, bazen de hijyeni gerekçe göstererek kendilerince en kestirme yol olarak gördükleri toplu itlaflar, CHP’nin “tek parti” iktidarı boyunca devam etmiş.

En büyük toplu imhalardan biri 1924 yılında gerçekleştirilmiş ve binlerce köpek, kuduz tehlikesi yüzünden zehirlenerek itlaf edilmiştir.

Vicdanı devreye girince belediye müfettişibir tavsiyede bulunmuş ve zehirleme acılı bir yöntem olduğu için onun yerine hayvanların kafalarının giyotinle kesilmesi önerilmiş.

Akşam, Ulus, Milliyet gibi dönemin önde gelen gazetelerinin sayfaları, yapılan toplu hayvan itlaflarının haber ve karikatürleriyle doluydu.

Öyle anlaşılıyor ki itlaflar haberciler için de oldukça hareketli mesailere sebep olmuş.

Hayvanları Himaye Cemiyeti veterineri M. Santura, bütün tedbirlere rağmen kendilerince bir türlü tam başarı sağlanamamasını, “öldürme eyleminin süreklilik kazanmamış olması” şeklinde yorumlamıştı.

Bu düşüncenin sahibi olan veteriner aynı zamanda 1933 yılında sadece kendisinin öldürdüğü köpek sayısının 150 bin olduğunu söylemekten de imtina etmemişti.

3 Aralık 1935 tarihli Ulus gazetesi, bir yılda sadece İstanbul’da öldürülen köpek sayısını 40 bin olarak veriyordu.

Rakamlar bazen çelişkili gibi duruyor olsa da “binlerce” ibaresi hiçbiri için abartılı değildi.

Santura “öldürmede süreklilik yok” dese de sürekli bir toplu imha faaliyetinin varlığını İstanbul Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğünün 1948 tarihli verisi de doğruluyor.

Müdürlük, o yıl itlaf ettikleri köpek sayısını her gün en az 160 olmakla birlikte 35 bin olarak duyuruyordu.

19 Mayıs 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesi de şöyle bir haber veriyordu: “Öldürülen köpeklerin kuyruğunu belediyeye getirenlere 25 kuruş verilecek.”

5 Kânunuevvel (Aralık) 1935 tarihli Akşamgazetesi durumu şöyle karikatürize ediyordu: “Kuyruk 10 kuruş. Ne talihli adam. Köpeği an yavru doğurmuş.”

“Muzır” hayvanlardan sayıldığı için kargaların kaderi de kedi ve köpeklerden pek farklı değildir.

1924-25 yılı için Ziraat Vekili Hasan Fehmi Bey,“hayvanat-ı vahşiye” diyerek başka itlaflardan da bahsediyordu ve rakamlar şöyleydi: 362 ayı, 20 bin tilki, 7 bin 900 kaplumbağa, 5 bin çakal, 3 bin 975 sansar, 126 bin tavşan.”

20 Nisan 1927 tarihli Cumhuriyet gazetesi de 1926 yılında, 114 bin karganın öldürüldüğünü ifade ediyordu.

Aynı şekilde 1934’teki bir gazete haberi ise 238 bin 501 muzır kuşun itlaf edildiğini yazmıştı.

İstanbul Belediye Mecmuası ise 1939 yılı için 13 bin 14 köpek ve 4 bin 68 kedinin itlafını duyuruyordu.

İşte CHP’nin “tek parti” döneminin hayvan itlaflarının çok minik bölümü.

Hiçbir konuda tarihleriyle yüzleşmedikleri gibi bu konuda da yüzleşmediler.

En iyi önerileri duysalar da en kötülerini yapmayı tercih ettiler.

Bu huy hâlâ değişmiş değildir.

Ne yaparlarsa yapsınlar, teflon bir karakter olarak asla üzerlerine kondurmuyorlar.

Ama başkalarına “ahlak dersi” vermekten de hiç “ar” etmiyorlar.

Öyle ya “siyasetin kör noktası”nda siyaset yapmanın konforu bu olsa gerek.

İdeolojik miyoplukla malul gözlerin bu katliamları görmediğinden de adları gibi emin oldukları için çok cesurlar; yoksa İBB’nin parasıyla safahat yaşayıp arlanmadan da nasıl savunabilirsiniz ki…