Bu sene Çanakkale savaşlarının yıl dönümü daha hüzünlü daha anlamlı oldu. Bir cani 104 yıl önce dedelerinin boğazın serin sularına gömülmesinin intikamını almak için Yeni Zelanda’da 50 Müslüman’ı şehit etti. Hem de tarihe, coğrafyaya atıflar yaparak canlı yayınla katliam yaptı. Üzerinde konuşulacak çok sayıda ipucu vererek bu menfur eylemi gerçekleştirdi. Katliamın yapılış tarzı, yeri ve zamanı uzun hesapların, derin ilişkilerin sonucu gibi görünüyor. İngiliz gazetesinin belirttiği gibi “melek çocuğun içinden deccal” çıktı. Ancak bu şeytanı eylem için hazırlayan şeytanlardan söz etmedi.
Dünyanın doğusunda küçük ve sakin bir ülke olan Yeni Zelanda’nın yöneticileri büyük bir feraset ve nezaket örneği göstererek sağa, sola çekmeden bu elim olayı lanetleyerek güzel bir insanlık örneği gösterdiler. Ülke başbakanının hürmet gereği başını örtmesi, parlamentoyu Müslümanca selamlaması ve katilin adını anmayacağını ifade etmesi, bayan emniyet müdürünün salat ve selam ile başladığı konuşmasında kelimelerin boğazında düğümlenmesi hepimizi derinden etkiledi. “Müslüman olduğum için gurur duyuyorum” ifadeleri lanetli deccalın evlatlarına verilebilecek en büyük dersti.
Dünyada ters giden işler nedeniyle umutsuzluğa kapıldığımız anda Mevla adeta durun “bütün insanlık böyle değil” der gibi iyileri de bize gösteriyor. Bu alçak cani üzerinde düşünmemiz gereken bir sürü mayın bıraktı zihin tarlamıza. Tarihin kırılma anlarına, mekânlarına ve zamanlarına atıf yaparak belirsizlikler içinde yaşadığımız döneme ışık tutmuş oldu.
Aslında Yeni Zelanda çok da gündemimizde olan bir ülke değil. Onları Çanakkale Savaşlarında Anzak olarak düşman saflarında savaşanlar olarak biliyoruz. Bir de İngilizlerin Ankara’mızın tiftik keçisini bu ülkeye kaçırmasından hatırlıyoruz. İngilizlerin Yeni Zelanda’nın tiftiğini öne çıkarmak için Hintli ipek üreticilerinin bileklerini kestiğini biliyoruz. Bu nedenle piyasada Hint kumaşı kıymete binince “bulunmaz Hint kumaşı” deyişi ortaya çıkmıştır.
Avustralyalı katilin ülkesinde Birinci Dünya Savaşı’na katılımda isteksizlik olunca yöneticiler bir oyun tezgâhlar. Bu ülkede yaşayan Afganistan asıllı iki Müslüman’ı bu kirli oyunda kullanırlar. Broken Hill kasabasında trenle pikniğe giden halka ateş açılır ve 4 kişi ölür, 8 kişi yaralanır. Bu olay yıllarca iki kahraman Türk’ün Avustralyalılar’a savaş açma hikâyesi olarak anlatılır. Aslında burada yaşayan Afgan asıllı Gül Muhammed ve Molla Muhammed’e yüksek miktarda uyuşturucu vererek olay bölgesine götürülür. Sonra 2 Afganlı da öldürülür. Bu olay Türklerin Avusturyalılara saldırısı olarak duyurulur. Böylece çok sayıda Avusturyalı savaşa gönüllü katılmak için başvuruda bulunur.
Cani adeta tarihe yolculuk yaparak kin biriktirmiş. Ülkemizin farklı bölgelerinde 47 gün kalmış. İran’a, İsrail’e, Pakistan’a gitmiş. Nasıl bir akıl tutulması yaşamış veya yaşatılmış olmalı ki hıncını, intikamını ibadet eden masum insanlardan aldı. Çok yönlü, çok boyutlu ve uzun soluklu bir araştırma gerektiren adi ve zekice planlanmış bir tezgâhla karşı karşıyayız.
Bu katili bu kadar canavarlaştıran sosyal ve psikolojik ortamları da dikkate alarak meseleye bakmalıyız. Yıllardır Müslümanlar üzerinden korku üreten batılı politikacıların, medyanın da bunda büyük katkısı var. Barış ve huzur dini İslam’ı da kötü ve yanlış temsil eden mankurtların da katkısını unutmayalım. Çirkin iftira ve saldırılar karşında sessiz kalan kendisini ifade etmekten aciz büyük çoğunluğun gafleti de yürek burkuyor.
Ah nice bir uyur uyanmaz mısın geçti kervan kaldık dağlar başında!