2003 yılında bir siyasi partinin ilk kez büyük kongresine katıldığımda aynı zamanda oy kullanacak delegasyonun içerisinde il başkanı sıfatıyla yer alıyordum. Büyük kongrelerin ne anlama geldiğini bilirdim bilmesine de bizim jenerasyonun dimağında genelde bu kavram, karşılıklı hesapların görülmesi adına aynı partiye mensup genel başkan adaylarının birbirlerine saydırdıkları ve taraftarlarının yeri geldiğinde birbirlerine girişmekten çekinmedikleri bir itişip kakışma meydanı imgesiyle karşılık bulurdu. Ayrıca siyasete çokça bulaşmış dost ve ağabeylerimizden duyduklarımız, son ana kadar Ankara’da sürüp giden biteviye lobi ve kulis çalışmaları, parti içi grupların destekledikleri adayların kazanması adına verdikleri amansız mücadeleler, çekincesizce dağıtılan siyasi makamlar, ulufeler, tehditler vs. gibi şeylerdi.

Hiç sanmamakla birlikte acaba bizim ilk kongremizde de böyle şeyler olur mu merakı zihnimin bir kenarına ilişik değildi de diyemem. Bir gün öncesinden Ankara’ya ulaştığımda ortalığı çok sakin, süt liman görmüştüm. Kimse beni bu gibi konular nedeniyle aramadığı gibi aynı otelde kaldığımız değişik illerden gelen başkan ve delegelerle oturup çay kahve içip muhabbet ederken, genel başkanlık mevzusu hiç açılmamıştı bile. Tayyip Beye karşı bir arayış içersine girmeyi kendimize yakıştıramazdık zaten. Kaldı ki, daha henüz 6-7 ay öncesinde siyasi özgürlüğüne yeniden kavuşup Başbakan olmuş biriydi bizim Genel Başkanımız.

Enteresandır, AK Parti kongreler tarihinin henüz başlangıcında bir daha örneği görülmeyecek şekilde mevcut Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a rakip bir aday çıktı mevzubahis bu ilk kongrede; Ankara Milletvekili Sayın Ertan Yülek….

Hiçbir alan çalışması yapmaksızın direkt salonda genel başkan adaylığını açıkladı ve divana bir liste de sunmadı. Genel başkanlık ile yönetim listesinin ayrı ayrı oylanması şeklinde bir teklif önerdi. Yaptığı konuşmada ise, AK Parti’nin mevcut yönetim kadrosunu demokrasiden uzak olmakla itham edip eleştirdi. Dönemin AK Parti’sinin Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın bu girişim karşısındaki öfkeli tavrı sanırım halen bazı arşivlerde görüntülü ve sesli olarak bulunmaktadır. Aynen şunları söylemişti günümüzün HDP Milletvekili Sayın Fırat, üstelik çok yüksek bir sesle: ”Bu partinin uygulama ve tarzını beğenmeyen hemen ayrılıp başka bir partide siyaset yapabilir. Sayın Yülek’e de bunu tavsiye ediyorum.”

Bu karşılıklı söylemler bizim nezdimizde hiçbir heyecana neden olmamıştı o gün, ta ki liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan partisinin 1. Olağan Büyük Kongresi’nde mikrofonu elini alıncaya kadar.

Coştukça coşmuştu salon, inanılmaz güçlü hissediyorduk, genel başkanımızın tarihi söyleviyle birlikte. Muhteşemdi, kimler hazırlamıştı bu kongre konuşmasını bilmiyorum; ama dehşetli etkilenmiştik. Salonu dolduran on binler, genel başkanın sarf ettiği tarihi ve kuşatıcı sözlerde adeta kendisini buluyor, sanki o salondan çıkınca yeni birileri olacaklarmışçasına bir ruh haline bürünüyorlardı.. O gün çok iyi anlamıştım büyük kongrenin bildiklerimiz ve bize anlatılanların ötesinde ne anlama geldiğini.

Sonrasında, yani 2006, 2009 ve 2012 yıllarının güz aylarında yine delegesi olarak katıldığım AK Parti büyük kongrelerinde bu coşkulu havanın hızını artırarak sürdüğünü görüyordum. Toplumun ve parti tabanının temel beklenti ve taleplerine dair yeni siyaset projelerinin ilk kez dillendirildiği bir festival ya da şenlik atmosferinde gerçekleştirildi tüm bu kongreler. Dünyanın her yanından katılım sağlayan önemli liderler ya da temsilcileri, ülkemizde bulunan kordiplomatik, diğer siyasi partiler ve meslek örgütleri yöneticileri ve tabii tabandan tavana ‘dava şuuru’ kuşanmış heyecanlı AK Parti teşkilatlarının bağlılıklarını cömertçe sundukları huzurda, alternatifsiz genel başkan salona girip mikrofonu eline aldığında ortaya çıkan coşku desibelini ölçmeye hiçbir aygıtın kalbi yetemezdi.

2012 yılı 30 Eylül günü gerçekleştirilen 4. Olağan Büyük Kongre ise, bu anlamda tam anlamıyla büyük bir gövde gösterine dönüşmüş, Hamas Siyasi Kanat lideri Halit Meşal, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve tabii ki Mısır’ın ilk kez demokratik seçimlerle iş başına gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi katılımlarının yanı sıra yaptıkları konuşmalarla AK Parti ve Türkiye merkezli yeni Ortadoğu düzeninin değişim kodlarını adeta tüm dünyaya meydan okurcasına ilan ediyorlardı. O günlerde Suriye Devrimi’nin çok kısa süre içinde başarılacağına kesin gözüyle bakılıyordu ve henüz ortada ne IŞİD ne de diğer yıkıcı gruplar vardı.

İşte bu tarihi 4. Büyük Kongre’nin ardından günümüze kadar inanılmaz gelişmeler yaşandı, Türkiye ve tüm coğrafyada. 2013 yılı Haziran ayında Gezi Parkı olaylarıyla başlayan yeni ve yıkıcı süreç, hükümetin üniversite hazırlık kurslarına ilişkin aldığı kapatma kararı, ardından başka bir formata bürünerek Türkiye’nin enerjisinin kendi içine yönelmek zorunda kalmasına neden olacaktı. Hükümeti yıkmaya yönelik ve Erdoğan odaklı yeni projeler bu dönemde acımasızca devreye sokuluyordu. Bu esnada Mısır’da gerçekleştirilen bir askeri darbeyle Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve binlerce İhvan-ı Müslimin üyesi zindanlara tıkılıyor, binlercesi ise protesto eylemleri esnasında katlediliyordu. Kısa zamanda yıkılır dediğimiz Esed rejimi ise, sivil halkın üzerine ölüm kusan bombaları yağdırmaya devam ediyor, hiçbir tepkiye kulak asmaksızın toplu cinayetler işlemeyi sürdürüyordu. Tam da bu dönemde coğrafya IŞiD adlı bir örgütün çok yönlü katliamlarıyla tanışmaktaydı. Anlaşılan AK Parti’nin 4. Büyük Kongresi’nde ortaya çıkan manzara birilerini ciddi manada tedirgin edip öfkelendirmişti. Tüm bu iç ve dış gelişmeler karşısında milletten aldığı desteği korumayı başaran AK Parti, 30 Mart Yerel Seçimleri’nde moral kazanmış ve Genel Başkan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na aday olup kazanmasıyla birlikte yepyeni bir evreye girmişti. Yeni Genel Başkanı seçmek üzere yapılan 1. Olağanüstü Kongre’de Ahmet Davutoğlu artık “AK Parti’nin yeni Genel Başkanı” sıfatını taşımaya hak kazanmıştı.

Ahmet Davutoğlu genel başkanlığında girilen 7 Haziran Milletvekili Genel Seçimleri’nde AK Parti’nin ilk kez bir önceki seçimlere göre bir kısım oy kaybı yaşamasının ortaya çıkardığı yeni tablo ve HDP’nin Meclis’e girmesi, ülkeyi ve siyaset alanını çeşitli sıkıntılara soktu. Yapılan koalisyon görüşmelerinin akamete uğraması, Cumhurbaşkanı’nın aldığı erken seçim ve geçici seçim hükümetinin kurulması kararlarının ardından Sayın Davutoğlu, AK Parti 5. Olağan Büyük Kongresi’nin 12 Eylül 2015 tarihinde gerçekleştirileceğini ilan etti.

Bugün işte yine tarihi bir gün. AK Parti 1 Kasım seçimlerine çok kısa bir süre kalmışken büyük kongreyi Ankara Arena’da bugün gerçekleştiriyor. Bu kongrede de genel başkanlıkla ilgili bir çekişme olması beklenmiyor. Ancak 4. Kongre’den bu yana geçen 3 yıllık süre içinde yaşanan bunca karmaşık gelişmeler karşısında AK Parti kurmayları ve Davutoğlu’nun salonu dolduracak parti tabanını heyecanlandırıp coşkuya sevk edecek ne gibi bir perspektif sunacağı ve dünyaya ne söyleyeceğini doğrusu ben de çok merak ediyorum.

Keşke Mursi de bugün bu kongreye katılabilseydi. Belki de 6. Büyük Kongre’de yeniden kucaklaşırız. Sadece 3 yıl içinde her şeyin böylesi değişebildiği bir dünyada, neden olmasın?