15 Temmuz sonrası laiklik ve Kemalizm akımı çokça kişi tarafından piyasaya enjekte edilmeye çalışılıyor. Televizyon programlarında, köşe yazılarında ve sosyal medyada 15 Temmuz’un ana sebebi olan laiklik zırvanasına övgüler ve methiyeler düzülmeye başlandı. Bu öyle bir çelişkidir ki Kurtuluş Savaşı’nda yaşadığımız vaziyetin aynısı bugün de mevcut.

Kurtuluş Savaşı sonrası, ecnebi kuvvetlere karşı alınan galibiyeti kendinde tekelleştiren Mustafa Kemal’in güçlenmesi, İslamiyet adına büyük darbelere yol açtı. Önce hilafet ve saltanatın kaldırılması; daha sonra “Devletin dini İslam’dır’’ kaidesinin Anayasa’dan çıkarılması ve son olarak ise ‘’laik devlet’’ tanımı getirilerek devletin dinsizleştirilmesi. Yani Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ile başlayan bir mağlubiyetten bahsediyorum.

Bugün de tam olarak bu durum gerçekleşiyor. 15 Temmuz gecesi tekbir nidaları ile dünyayı inleten, şehadet şerbetini içmek için kurşunlara siper olan ve İslamiyet’in âli menfaatleri için canını hiçe sayan asıl kahramanların önlerine bozulmuş, bayatlamış ve koflaşmış olan laiklik zıkkımı tekrar pişirilip servis ediliyor.

15 Temmuzda uğruna savaşılan değerler şimdi yok edilmeye çalışılıyor. 15 Temmuzda meydanlara inmeyen, marketlerde zulayı dolduran ve bankamatiklere saldırıp paraları peşinde koşan “Beyaz Türkler’’ şimdi gerçek kahramanlarmış gibi kanal kanal gezip laikliğin ulviyetinden; cemaatlerin ve İslami grupların ise tehlikesinden bahsediyorlar. Hâlâ FETÖ’yü İslami bir grup telakki edip işlerine geldiği gibi durumdan vaziyet çıkarıyorlar.

Tekke ve zaviyelerin kapatılması bugün cemaatlere karşı takınılan tutumla aynı. Yani Kemalizmin kurtuluş savaşı sonrası gerçekleştirdiği tahribatı, şimdi 15 Temmuz zaferinden sonra tekrar denemek istiyorlar. Kurtuluş Savaşı’nın ve 15 Temmuz zaferinin asıl kahramanları İslami hareketler ve imanlı toplum iken; bu zaferlerin sonrasında laiklik ve seküler söylemlerin güç kazanması tam bir saçmalık ve ihanettir.

Ayrıca “suçun şahsiliği ilkesi’’ gereği bir cemaatin yaptığını bütün cemaatlere mâl etmek, bir insanın işlediği bir suçu bütün insanlara mâl etmek gibidir. Bu da ne adalete ne de insanlığa sığar. 15 Temmuz’da ferasetini ve basiretini gösteren bu kutlu millet, seküler dayatmalara olduğu gibi Müslümanları birbirinden koparıp ferdileştirme çalışmalarına da, cemaatleri parçalama planlarına da ve Ümmet bilincini enkaza çevirme gayelerine de izin vermeyecek ve bu tuzağa düşmeyecektir.

Kazanılmış savaşlarda kazananlar mükâfatlandırılır. Ama 15 Temmuz direnişinin ve zaferinin ardından laikliğin konuşulması dahi mükâfat değil cezalandırmadır. Halil Kantarcı ağabeyin ve diğer şehitlerimizin ruhuna ihanettir. Gazilerimizin gaziliklerini itibarsızlaştırmaktır. Bu direnişin boşa çıkmasıdır.

Hakikat aleyhtarı vaziyetler redde mahkûmdur. Bu reddiyeyi belli mecralarda gördüğümüz gibi devlet ricalinin de net bir şekilde ifade etmesi gerekiyor. 15 Temmuz sonrası devletin şehitlerimize ve gazilerimize karşı gösterdiği minnettarlığı ve alakayı, şehit ve gazi kardeşlerimizin uğruna savaştıkları değerler için de göstermeleri gerekmektedir…