Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada “Türkiye geçtiğimiz 14 yılda, altyapıdan ekonomiye, dış politikadan sağlığa kadar pek çok alanda tarihi başarı hikâyeleriyle doludur. Mutlaka eksikler vardır. Hayata geçirilen projeler, elde edilen neticeler gurur vericidir. Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı üzgünüm. Bunlardan biri eğitim diğeri ise kültür-sanattır. Önümüzdeki dönem, bu iki alanı önceliklerimizin en başına çıkartmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum” dedi.
Cumhurbaşkanımızın tespitine katılmamak mümkün değil. Ak Parti iktidarı birçok alanda çok büyük değişiklikler yaptı. Özellikle Milli Eğitimde fiziksel alanda çok büyük gelişmeler yaşandı. 14 yılda alınan öğretmen sayısı Türkiye Cumhuriyetinin 76 senesinden daha fazla. Kurulan Üniversite ve açılan okul sayısı yüzde yüzlerin üzerinde arttı. Hiç unutmuyorum 14 sene önce 60-70 kişi olan sınıflar bugün 20 -25 kişilik. En ücra noktalara kadar okullar yapıldı. Birçok hayırsever okul yapmak için adeta yarıştı bu dönemde. Bedava ders kitapları, akıllı tahtalar, öğrencilere tablet bilgisayarlar. Öğretmenlere hak üzerine haklar. Daha önceleri şehir merkezlerinde üçlü eğitim yapılırken şimdilerde tekli eğitim neredeyse yüzde 60 -70’ lerde.
26 yıl önce öğretmenliğe başladığım imkânlarla o gün hayalini bile kuramayacağımız büyük atılımlar, yenilikler değişimler yaşadık, yaşıyoruz bugün. Ancak eğitimin fiziksel kısmını hallettik ama içte, özde, muhteviyatta maalesef çok gerilerde kaldık. Daha çok maaş, daha çok imkan, daha çok yatırım ters tepti. Öğretmen, öğrenci, veli, müdür kalitesi iyice düştü.
Eti senin, kemiği benim anlayışını ilkel bulan zihniyet sayesinde daha çok özgürlük, daha az hatta sıfır disiplin, daha az ders, daha az ödev, daha az okula gitme anlayışıyla hem öğretmenimizi hem de öğrencimizi kaybettik.
Özgürlük adına serbest kıyafetli öğrenciler ve saçı sakalı karışmış öğretmenler, dekolte kıyafetli bayan öğretmenler ve bunlara ses çıkartamayan müdürler. Çocuklarının veli toplantılarına katılmayan ama çocuğu yaramazlık yapınca okulu birbirine katan hatta öğretmeni dövmeye kalkan veliler…
Öğrencinin ya da velinin her olumsuzlukta Bakanlığa yazdığı dilekçeler, BİMER, CİMER şikâyetleri ile mesleğinden nefret ettirilen, hastanelerden belge getirip derse girmeyen öğretmenlerle, bol bol rapor alıp özel ders veren öğretmenlerle, sendikal faaliyet adına dersleri boykot eden öğretmenlerle, kendisine emanet edilen öğrenciye bir şeyler öğretmek yerine sürekli sistemden şikayet edip dersi hay huyla geçiren öğretmenlerle öğretimi kaybettik.
Ders kitaplarındaki yalan, yanlış bilgilerle, öğretim programlarındaki eksiklik ve noksanlıklar nedeniyle ders kitaplarımız bir türlü ne öğrenci için ne de öğretmen için bir anlam teşkil etmedi. Özellikle Fetöcü teröristlerin MEB kitap komisyonlarını ele geçirmeleri nedeniyle milli, manevi değerlerden ziyade Fetö propagandaları bilinç altı mesajlarla yapılarak öğrencilerimizin zihinlerine algı operasyonları yapıldı. Yani devletimizin milyonlarca bastırıp bedava dağıttığı kitaplar bize Fetöcü terörist kitap yazarlarının ve yayınevlerinin zenginleştirilmesi ve itibar sahibi olması olarak geri döndü. Derslerimizi ve ders kitaplarımızı kaybettik.
Peki eğitimde ve kültür-sanattaki bu eksiklerimizin, yaşadığımız ihanet ve gafletlerin farkında mıdır konunun muhatabı bakanlıklar. Takip edebildiğimiz kadarıyla özellikle Milli Eğitim Bakanlığında bu eksikleri gidermek adına, yeniden bir başlangıç yapmak adına bir gayret gözükmektedir. Öğretmenlere yönelik seminer faaliyetler, yeni program, yeni kitap yazımları, öğretmen ve öğrenci yetiştirme politikalarının yeniden yapılandırılmakta olduğunu görüyoruz. Bu anlamda elimizde merhum Nurettin Topçu üstadımızın Türkiye’nin Maarif Davası kitabı da bir başucu kitabıdır. Bakanlığın da bu kitabı eksen aldığı gözükmektedir.
Sözün özü şudur ki devletin, milletin, vatanın birliği, beraberliği ve bekası iyi, kaliteli insan yetiştirmekten geçer. İyi ve donanımlı insan kaynağınız yoksa elinizdeki tüm değerler bir anda yok olur, perişan olur; Suriye olur, Irak, Libya, Afganistan, Mısır olur.
Nurettin Topçu’nun dediği gibi ’Bize bir mektep lazım, bizi kendi ruhumuza kavuştursun, her hareketimizin ahlaki değer olduğunu tanıtsın; hayaya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler, milli tarih olgumuzu simgeleyen ve Allah’ın huzurunda bize yaşamayı öğretsin”