Bir atölye düşünün. Sıcak, sımsıcak. Sıcaklığını renklerden alan bir atölye.
Bir atölye düşünün. Şirin mi şirin. Masumiyetin duvarlarından sizi selamladığı bir atölye.
Bir atölye düşünün. Olabildiğine vakur, olabildiğine kendinden emin.
Bir atölye düşünün. Çölde açan bir çiçek, bir vaha. Şerha şerha içilen bir ırmak.
Bir atölye düşünün…
Bir de bunları bünyesinde toplayan ehl-i hıreften bir insanı düşünün. Tek başına okul olan bir adamı düşünün. Düşünemezseniz düşleyin. Zira düşünemeyebilir insan. Pek kalmadı çünkü onlardan.
Cemal Toy böyle bir adam. Kelimenin tam anlamıyla insan. Bir dostumun yönlendirmesiyle tanımıştım yıllar evvel. Tanışmış ve koyu bir muhabbete koyulmuştuk hemen. Benim gibi insan seçmeyi abartan biri karşısında kimseyi seçmeyen bir adamdı Cemal Toy. Kimseyi seçmeyen ama yalnız seçilmişlerin seçeceği bir adam. O kadar ki, onunla görüşen her insan kendini değerli hisseder. Seçilmiş hisseder. Ve o seçilmişlikten kopmamak ister. Vakum gibi çeker Cemal Toy sizi kendisine. Ve bunu çekmeden, bir de çaktırmadan yapar.
Doğaldır ve yüzde yüz gerçek. Zamanın fıtratın hızında aktığı zamanların şakirdidir. Her daim talebe, yine her halinde hocadır. Daimi bir öğrenme ve öğretme faaliyetin kollarında yaşar. Hiç bağırmaz. Az konuşur. Çokça dinler. Öfkeyi yatıştırmasını da, hamuru yumuşatmasını iyi bilir. Bunu kelimelerden çok haliyle yapar. İlm-i halin kemikleşmiş halidir kendisi. Kıymet görür ama daha fazla verir. Onunla muhatap olup değer görmedim cümlesini kuracak insan bulunmaz.
İstişare edilecek yegane insanlardandır. Bilmediği yerde la edri diyecek kadar kendinden emindir. Kompleksizdir. Öykünüşlerle yaşamaz. Yaptığı şeyi iyi yapar. Yaptıklarıyla yetinmesini bilir. Takdir eder. Takdir eder. Takdir eder. Ben kelimesi yerine biz anlayışının çocuğudur. Bunu devamlı hissettir. Müstakil varlığıyla değil, birlikte yükselmeye inanır. Bunun için çırpınır.
Fedakarlıktan asla çekinmez. Şikayet etmez, şükreder. Nasılsın sorusunun her daim iyiyim cevabıdır. Elhamdülillah derken samimidir. Gerçek bir hamd vardır orada. Ziyadesiyle mütevekkildir. Ondan daha fazla mütevazi. Ama tevazunun sırıtmadığı ve kibirle karışmadığı bir tevazu. Ne ilk anda ne de sonraki tüm anlarda sizi şaşırtmayan bir tevazu.
Hikayeleri boldur. Her duruma uygun hikayeleri. Sanki cennetten enstantanelerdir. İçinizi ferahlatan hikayeler. Kurgu değildir bunlar, yaşanmıştır. Yaşanmışlıkların birikimi güzel bir adamdır Cemal Toy.
Dünyaya “Adem” olarak bıraksan, tasasız bir halle dünyaya güzel bir başlangıç yapacak bir imkândır. Ve bunların hiçbiri abartı değildir.- Merak edenler gidip tanışsınlar-
Cemal Toy’un atölyesi İstanbul’un saklı güzelliklerinden Küçük Ayasofya semtinde. Sultanahmet’le Kadırga arasında bir yerde. Büyük Ayasofya’ya kıyasla çok az bilinen Küçük Ayasofya Camii’nin giriş kapısının karşısında. Atölyeye girdiğiniz andan itibaren sizi saran bir duyguyla kaplanırsınız. Beyaz küp denilen Modern sanat müzelerinde yaşadığınız ürpertiyi ve üzerinizde baskı uygulayan diktayı hissetmezsiniz. Size sanat pazarlayan ve sanat benim diye bağıran duvarlar yoktur orada. Rengarenk, bir yandan gelişigüzel diğer yandan birbiriyle uyumlu tablolarla bezenmiş duvarlar söz konusudur. Ayrıntılara indikçe, hele de atölyeye sinmiş boya kokusunu teneffüs edince daha bir hoşnut olursunuz. Çocuksu bir sevinç kaplar içinizi. Yanınızda birileri varsa manalı bakışlarla güzelliği paylaşırsınız. Ne ironik ne de trajik bir hal vardır ortamda. Tümüyle saf bir güzellik vardır ortada. Eğer Cemal Toy’u görürseniz düşünceleriniz daha da derinleşecek, duygularınız daha bir kabaracak mutlulukla. Onun gülen yüzü, naif halleri ve size verdiği değer karşısında şaşıracak, gerçek bir insanla muhatap olduğunuzu düşüneceksinizdir. Eğer ziyaret yerine ders almak için oraya gidiyorsanız, o zaman Cemal Toy’un gerçek büyüklüğüne şahit olacaksınız demektir.
Cemal Toy talebelerine, her şeyden önce talib olmanın ne demek olduğunu öğretir. Talib olmanın zorluğunu, bu meşakkatli yolun gerçek varisleri olmalarını, bundan asla vazgeçmemelerini öğretir. Ama bunu göstererek ve bağırarak değil, efsunlu bir şekilde yapar.
Onun derslerine, çay demliğini karakalem çalışmakla başlarsınız ama onun öncesinde çay demlemeyi öğrenirsiniz. Çizmek için elinize almadan önce çay yapmak ve servis etmek için elinize alırsınız demliği. Bu surette hizmet etmeyi öğrenirsiniz. Önce egonuzla başlar işe Cemal Toy. Onu eğitmeyi ve size baskın çıkmasını önlemek için fabrika ayarlarında tutmayı öğretir. İnsanları ağırlamayı öğretir. Resimden önce ve resimle beraber insan olmayı öğretir. Kibir, gösteri, gösteriş yerine tevazu, ahlak ve diğergamlığı öğretir. Yaptığı işi güzel yapmayı ve bunu sevmeyi öğretir. Taltif görmeyi değil, taltif etmeyi öğretir. Hiçbir zaman ümidi kesmemeyi öğretir. Allah’ın kullarının yanında olduğunu ve yepyeni sürprizler yarattığını öğretir. Sabretmeyi, sabreden dervişin muradına ereceğini öğretir. Faize hiçbir türlü bulaşmamayı öğretir. Dünyanın hır gürüne kapılmadan, açık alınla Allah’ın huzuruna çıkmayı öğretir. Ve bütün bunları, her şeyden önce varlığıyla, yaşayışıyla öğretir. Söze vücut verip nasıl olması gerektiğini öğretir. Başkalarına söyleyip kendisi de yapmayı öğretir.
Ne tuhaf, değil mi? Şuraya kadar öğrettiklerine bakılırsa insan soruyor: Resim yapmayı ne zaman öğretir?
Resmi de bunları öğretirken öğretir. Bir yandan başaklar gibi içinizi doldurup başınızı eğdirirken, diğer yandan fırçalar, boyalar ve tuvallerle yükselmeyi öğretir. Her tablonun kalbine Kâbe’yi yerleştirmeyi öğretir. Medeniyet düşü görmeyi ve gördüğü düşü nakış nakış işlemeyi öğretir. Allah’ın boyasıyla boyanmayı ve renklerle müthiş dünyalar kurmayı öğretir. İçine girip yaşamayı isteyeceğiniz kadim şehirlerin dilini öğretir. Öğretir de öğretir.
İstanbul’un ve Türkiye’nin dört bir yanında tabloları satılan, dünyanın birçok ülkesindeki evlerde tabloları asılı duran Cemal Toy, yangında ilk kurtarılacaklardandır. Milli servet olmaya aday, kurucu nitelikte ve ince bir ruh sahibi Cemal Toy’u tanımaya davet ediyorum. Tanımaya ve sahiplenmeye. Hala var ve yaşıyorken.
Baki selamlar.