Bugün Arife, nasipse yarın bayram inşallah. Öncelikle herkesin Ramazan Bayramını en içten samimi duygularımla kutlamak isterim. Umarım ailenizle, sevdiklerinizle, dost ve akrabalarınızla huzurlu, mutlu bir bayram geçirirsiniz. Hani, "bayramınız bayram olsun" diye bir tabir, bir dilek vardır ya, aynen öyle… Bu dokuz günlük uzun tatilin hakkını verin derim ben size.
Malum, pek çoğumuzun akrabalarımızla ilişkileri limonidir. Hatta, kopma derecesinde olanlar bile vardır. Bilirsiniz, kimi akrabalarımızı ziyarete giderken heyecanlanır, daha yoldayken içimiz muhabbetle dolar, gönlümüz genişler, sohbetini, yüzünü görmeyi canımız çeker.
Kimisiyle de hiç görüşmek bile istemeyiz. Ya gitmeyiz ziyaretine, ya da, “evde olmasa” diye zoraki uğrarız kapısına. Mecburiyetten başka bir kavram açıklamaz bu durumu. Kapısına varınca da görevimizi ifa etmiş olduğumuzu düşünüp, bir çırpıda kalkmak isteriz.
Akrabalarımızla ilişkilerimizin bozuk olmasının değişik, anlaşılır ya da anlaşılmaz pek çok sebebi olabilir. Yaşadığımız ve adına, “hayat” dediğimiz meşakkat, stres dolu yaşamda, bu normal olabilir diye düşünüyorum.
Bir çırpıda geçen ve adına ömür denilen anlaşılmaz içinde, bırakın uzak akrabayla görüşmeyi, kardeşiyle bile görüşmeyen, kapısını çalmayan insanlar var toplumuzda. Uzakta aramaya gerek yok, hemen yanı başımızda, bir komşuda ya da iş çevresinde bu acı vakıaya rahatlıkla rastlayabilirsiniz. Düşünebiliyor musunuz; aynı anneden, aynı babadan doğacaksınız, çocukluğunuz birlikte geçecek, sizi birbirinize bağlayan sayılamayacak kadar ortak anılarınız, duygusallıklarınız olacak, bağların en güçlülerinden biri olan kan bağıyla bağlı olacaksınız, ancak ceviz kabuğunu bile doldurmayan nedenle küsüşecek, görüşmeyeceksiniz. Bu anlaşılabilir bir şey midir?
Çoğunlukla da mal-mülk davasının bir sonucudur bu küsüşmeler. Miras kavgaları, bana az düştü sana çok düştü bahaneleri, toplumumuzu adeta bir kangren gibi sarmaya devam ediyor.
Bu konuya girmeyeceğim, ancak şunu ifade etmek isterim ki, insanoğlunun çoğunun gözünü mal-mülk doyurmuyor, olabildiğince fazlasını istiyor, hakkına razı olmuyor. Ülkeler arası savaşlar da bu yüzden, liderlerin kendi haklarına razı olmak istememelerinden çıkmıyor mu zaten.
Allah Kur’an’ı Kerim’de dostlar arasındaki ilişkilerden çok akrabalar arası ilişkiye dikkat çekiyor ve bu ilişkilerin sürdürülmesi için kesin hükümler koyuyor. Yüce yaratıcı indinde bile akrabalar arası ilişkiler oldukça önem arz ederken, biz kimiz ki bu ilişkileri, menfaatlerimiz yerine gelmedi diye zafiyete uğratıyor, yerine getirmiyoruz. Unutmayalım; aldığımız abdest, kıldığımız namaz, tuttuğumuz oruç ve yaptığımız hac ibadeti gibi, akrabalar arası ilişkilerden de hesaba çekileceğiz.
Bir başka mevzu da, bayramların artık tatille eşdeğer hale gelmesi. Modern hayatla birlikte insanlar artık Ramazan ya da Kurban bayramını tatil yapmak için bir fırsat olarak görüyor, planlarını buna göre yapıyor ve hemen bir tatil beldesine kaçıyorlar. Oysa bu bayramların amacı tatil yapmak ya da dinlenmek değil, akraba, eş ve dost ziyareti yaparak, uzun süre görüşmediklerimizle görüşmek, hasret gidermek, kopmakta olan ilişkilerimizi yeniden sıklaştırmak, Allah'ın bir ayetini yerine getirmek olmalı değil mi? Pek çok şeyin tadını kaçıran modern anlayış, bayramların da tadını kaçırıyor ne yazık ki?
Gelin bayramımızı tatil beldelerinde değil de, yaşadığımız şehirde yapalım, akrabalarımız arasındaki husumetlerimizi ortadan kaldıralım, mecburiyetten de olsa, Allah'ı memnun etmek adına onları ziyaret edelim. Yaşı küçük olsa bile öncelikle kapısını biz çalalım, güler yüzümüzü olabildiğince takınalım ve, “merhaba, iyi bayramlar” diyelim. Hem böylece ilişkilerimizi Allah’ın arzu ettiği raya oturtmuş, hem de O’nun sevabına nail olmuş oluruz.
Bayramınızı şimdiden, yeniden kutluyorum efendim…