Bir krizi beklemenin ürettiği maliyet, krizin kendisinden çok daha büyüktür. Bu, aslında her musibet beklentisinin, musibetin kendisinden daha büyük olduğu hakikati ile aynı manaya gelir.
Eğer bir mesele gerçek veriler üzerinden değerlendirilemez ise yani “fehm” edilemez ise “vehm”e dönüşür. Bugün ABD ile yaşanan krizinde mutlaka spekülasyonlardan arındırılması ve bir akıl süzgecinde damıtılması gerekiyor.
Türkiye’nin Amerika’ya yapmış olduğu çelik ihracatı 1 milyar dolar. Alüminyum ihracatı ise sadece 3 milyon dolar. Yani bu ihracatı sıfırladığımızda ortaya çıkacak olan zararın kat be kat fazlasını oluşan bu spekülasyonlarla kaybediyoruz.
Bu noktada sakin kalabilmek çok önemli… Gerçeklerden koparak “algı”ya hapsolmak, spekülatörlerin ekmeğine yağ süren en büyük yıkım aracıdır. Toplumları darmadağın eden şey çoğu zaman gerçeğin kendisi değil, zihinlerde inşa edilen algısı olmuştur. Belki de hiç karşılaşmayacakları tehdidin ulaşan dedikodusuyla insanlar ve devletler kendi kendilerini çoktan yendiler, yok ettiler.
Önemsiz demiyorum ama Türkiye’nin yaklaşık 170 milyar dolarlık ihracatının sadece 8,6 milyar doları ABD ile gerçekleşiyor. Üstelik bu süreç sadece Türkiye’yi de ilgilendirmiyor; karşılıklı etkileri var. Bu süreçte hiç kimse Türkiye’ye “etkisiz eleman” ya da “pasif” muamelesi yapamaz.
Gerçek gücü belli olan ticaret hacmiyle bir tesir yapamayacağını bilenler, psikolojik harekâtı önceliyorlar. Bu sebeple ABD ve ona eşlik eden lobilerin yapmak istediği, Türk toplumunu “kriz var” yalanına inandırmak ve psikolojik zeminde onu yenmektir.
Çünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktürde yaşanan bu “saçma”lık asla izah edilemez. Krizleri doğuran sebepler bellidir. Peki, onlardan hangisi bugün Türkiye’de var? Siyasi istikrarsızlık mı? Hayır. Büyüme ve üretim krizi mi? Hayır. İstihdam sıkıntısı mı? Hayır. Kıtlık mı? Hayır.
O zaman ne?
Ey vicdansızlar! Ey yağmacı akbabalar! Haydi, birde ABD’ye bakın. O görmek istemediğiniz ABD’deki veriler ve yaşananlar gerçek birer kriz sebebi değil mi? Oraya bile reva görülmeyenlerin Türkiye’ye reva görülmesi hangi akılla izah edilebilir. Manipülatör ve spekülatör olduğunuza yürekten inanmasaydım hiç çekinmeden sizi aptallıkla itham edebilirdim. Fakat bu halinize reva gördüğüm tanımlama “çakallık”tır. Bu da bir tesadüf değildir; o da sizin gibi zahmetini çekmediği ganimete çöreklenir çünkü.
Trump’ın başındaki “yargı” ve “kadın ilişkisi” belalarının hangisi Türkiye için söylenebilir. Sürekli borçlanma tavanını yükselterek yaşayan, aslında iflas etmiş bir ABD’ye karşı Türkiye neden hakkıyla bir muamele göremiyor.
Sadece kâğıt ve mürekkep masrafından ibaret bir doların, sorgusuz sualsiz basılıp ihraç edilmesinden başka hiçbir gücü olmayan bu ABD’ye karşı artık dünyanın vereceği güçlü bir cevap olmalı.
Bu cevap da ülkelerin kendi milli paralarıyla ticaret yapmasıdır. Yaklaşık 300 milyonluk bir Amerikan tasallutuna karşı, 6 milyar 700 milyon insanın aklı, mutlaka bir çözüm bulmak zorunda; bulacaktır da nihayetinde.
Trump zehrini kustu şimdilik. Fakat belli ki panzehirin ne derece güçlü olduğundan ise habersiz… Onu da keşke İbn Haldun’dan ya da en azından Machiavelli’den öğrenebilseydi. Tarihin “miyop” siyasetçileri nasıl gömdüğünü onlardan okuyabilseydi.
Tarihteki en büyük imparatorluklar bile bu kadar çok cephede aynı anda savaşa girmeyi göze alamadı. ABD’de bütün dünyanın boğazına aynı anda çöküp elindekilere tek başına konamaz.
Evet, Trump sözünü söyledi; 6,5 milyarlık diğer dünya ise henüz beklemede ama mutlaka konuşmak üzere beklemede… Lakin bu pervasızlığa bir “insan-lık tokatı” şart olmuştur…