“Kişinin kaçacağı gün kardeşinden, anasından, babasından, karısından ve oğullarından. O gün, onlardan her kişinin başından aşkın bir işi (sıkıntısı) vardır.” (80 Abese 34-37)

Kıssalar ve hisseler…

Hep söylenir öteden beri.

Büyükten küçüğe, tecrübeden acemiliğe…

Rabbimiz Kur’an’da kıssalara yer verir. Yusuf Kıssası gibi.

Efendimiz de hadislerinde anlatır.

Nice dersler var onlarda.

Hangisini anlatalım ki?

Nice ibretler ve hikmetler…

Hayatın akışı bu.

Denenmişler bir tecrübedir hep. Almak lâzım Kur’an ve Sünnet’ten. Almak gerek büyüklerimizden. Yoksa pişman oluruz hepten.

Hayat akışımız devam edip gitmekte… Her birimiz, kendimize verilen ve ne kadar olduğunu bilemediğimiz ömür sermayesini gün be gün, an be an tüketmekteyiz.

Durum böyleyken acaba kendimizi sorguluyor muyuz?

Halimiz nicedir?

Ne yapıyoruz?

Nasıl yaşıyoruz?

Kârda mı, yoksa zararda mıyız?

* * *

Kıssalar dedik ya!

Hani bir kıssa anlatılır:

Adamın birisi her gün dükkânını kapatırken:

-“Bugün yine zarardayız,” dermiş.

Komşuları adamın bu sözlerine şaşarlar ve:

-“Hayret doğrusu, iyi de iş yapıyor ama yine de böyle söylüyor. Ne kadar da doyumsuz bir adam,” derlermiş.

Bir gün kendi aralarında karar verirler ve:

-“Yarın biz dükkânları açmayalım. Bu adam bolca satış yapsın da doysun,” derler.

Ertesi gün açmazlar. Ama akşam dükkânını kapatacağı sırada, görevlendirilen birisi dinler onu. Acaba ne diyecek diye bakar ona. Adam her günkü halini hiç değiştirmez ve:

-“Bugün yine zarardayız,” diyerek kapatır dükkânını.

Komşularının sabrı taşmıştır artık:

-“Be adam, amma da hırs varmış sende. Sen doyasın diye hiçbirimiz açmadık dükkânımızı. Ama görüyoruz ki halâ azımsıyorsun.”

Adamcağız gülümsemiş ve onlara şöyle cevap vermiş:

-“Özür dilerim komşularım! Sizin yanlış anlamanıza sebep olmuşum meğer. Ben bu sözü söylerken dünya kârı ya da zararını kastetmiyorum. Benim demek istediğim şu; her gün ömrümden bir yirmi dört saat daha kaybediyorum. Yine ahiretim için bir kazanç elde edemedim, bu günü de gereği gibi değerlendiremedim, diye hayıflanıyorum. Onun için böyle söylüyorum. Sizler hakkınızı helâl edin,” diyerek helâllik almayı da ihmal etmez. Herkes başını önüne eğerek düşünmeye başlar.

PİŞMANLIK FAYDA VERİR Mİ?

Evet, alınacak çok ders var bu hadiseden.

Acaba günlerimizi bir bir tüketirken, hiç düşünüyor muyuz neler kazandığımızı ya da kaybettiğimizi? Geçen her bir an, bizim için aslında neler ifade ediyor, bunun farkında mıyız? O dakika ve saatlerimiz acaba geri gelebilir mi?

İnsanın çok çok hayıflanacağı, ellerini durmadan dizine vuracağı bir gün gelecek.. Ah o gün! “O gün” gelmeden, bugünün kıymetini bilip, o güne hazırlık yapmalı değil mi?

Çok önemli olan sayılı nefeslerimizin kıymetini bilmemiz gerekiyor aslında. Zîra, onunla kazanılacaktır o sonsuz, bitmeyen hayat.

Evet, dostlar, kardeşler!

Acaba bu gerçeğin farkında mıyız?

Başımızı ellerimizin arasına alıp düşünüyor muyuz zaman zaman? Çünkü gün olacak, insan en yakınlarından kaçacak:

“Kişinin kaçacağı (kaçmak isteyeceği) gün kardeşinden, anasından, babasından, karısından ve oğullarından. O gün, onlardan her kişinin başından aşkın bir işi (sıkıntısı) vardır.” (80 Abese 34-37)

Gerçekleri idrak eden kişi, nasıl yaşaması gerekiyorsa, onun gayreti içerisine girer. Bilir ki bu dünya insanı aldatır. Ona kanmak sûretiyle, ebedî hayatı gözden kaçırmamalıdır.

Nefsinin ve şeytanın esareti altında gününü geçiren kimseler, öylesine bir pişmanlık duyacaklar ki, bunu anlatmak neredeyse imkânsız. Bu gerçeği en iyi şekilde ancak Rabbimiz haber verir bizlere:

“Göğün bulutlar ile yarılacağı ve meleklerin peyderpey indirildiği gün. Mülk o gün elbette Rahmân’ındır, kâfirler için ise çok zorlu bir gün olur. O gün ki zalim, ellerini ısıracak ve şöyle diyecek:

‘Eyvah! Keşke peygamberle beraber bir yol tutsaydım! Eyvah! Keşke falanı dost tutmayaydım! Çünkü Kur’an bana gelmişken, o (şeytan) hakîkaten beni ondan saptırdı. Şeytan, insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır.” (25 Furkan 25-29)

Böylesine nice örnekler var Kur’anı Kerîm’de.

Keşke insanımız O’nu açsa ve O’nunla olsa!..

Hayat akışı O’nunla devam edip gitse!..

Sonra gün gelip de Hakk’a göçerken, O’nunla kavuşsa Rabbine!..

BİR DE SÜNNETE RİAYET

O Kur’an’ın en güzel yaşanmış hali, Allah’ın Rasûlü’nde tecellî etmişti değil mi? O, “İnsan Örneği” olarak takdim edilmişti Kur’an’da bizlere:

“And olsun ki, Rasülullah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için güzel bir örnektir.” (33 Ahzab 21)

O halde bize düşen şey, o güzel insandan örnekler alarak hayatımıza aktarmaktır.

O bize, canlarımızdan daha sevimli olmalıdır:

“Peygamber mü’minlere canlarından daha evlâdır.” (33 Ahzab 6)

İşte yakınlığın derecesi…                                  

Bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulur:

 “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizden biriniz için ben; anne ve babasından ve çocuğundan daha sevgili olmadıkça (hakkıyla) îman etmiş olamaz.” (Buharî, îman 8.)

PEYGAMBERİMİZİ SEVMEK ÜZERİMİZE FARZDIR

O’nu sevmenin üzerimize farz olduğunu, dolayısıyla O’na itaatin farziyetini de anlamaktayız. İşte bu hâle riâyet eden mü’minlere de şöylece mükâfatları vaad olunur:

 “Sizden kim Allah’a ve Rasûlü’ne îman ile itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatları iki kat veririz. Ayrıca biz ona (cennette) bol bir rızık hazırlamışızdır.” (33 Ahzab 31.)

 “Eğer Allah’ı, Peygamberi’ni ve âhiret yurdunu diliyorsanız bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (33 Ahzab 29.)

Peygamberimiz’in (sav) nasıl ve ne için gönderildiğini, O’nu överek şöyle haber verir Rabbimiz:

 “Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarı olarak gönderdik. Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik).” (33 Ahzab 45-46.)

Öyle âyet-i kerîmeler vardır ki; hakîkaten bizi o güzel Rasûl’e daha çok bağlar, daha çok sevmemizi ve hürmet göstererek gereğine uymamızı hatırlatır:

 “Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salât ederler. Ey mü’minler! Siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin. (33 Ahzab 56.)

 De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (3 Âl-i İmran 31)

İşte Sünnetin önemi!

Gelin! Kendimiz, ailemiz ve yakınlarımız için Allah ve Rasulü’nün mesajından bir şeyler alalım ve ömür çerçevemizin köşelerine yerleştirelim. Her bir köşesinde Rabbimizin rızasını bulalım ve âdeta O’nunla olalım.

Başka ne ola ki gayemiz?

Dünya dönerken değirmen misâli,

Bizi de öğütüp durmuyor mu buğday misâli?

Âh insan!

Âh nefsimiz!

Ölüm bizim peşimizdeyken biz ne yapıyoruz acep?

Evet, hayat akışı devam edecek ve bir gün, bir an duracak…

Sonra!

***

Ne yapıyor çocuklarımız?

Nasıldır giyim-kuşamlarımız?

Nereye gidiyor nesillerimiz?

Nerede namazlarımız?

Şair ne güzel demiş:

Ey kul! Etme dünya nazı, sen de kıl namazını,

Yarın kılarım diyenin, dün kıldık namazını!

Allah (cc) yâr ve yardımcımız olsun!

O’na emanet olunuz.