Müthiş zengin bir coğrafyada yaşıyoruz. Zenginliği anlatmak için o denli çok başlık var ki, anlatamıyoruz. Anlatılan her şey zayıf kalıyor. Güçlü anlatım için abartıyoruz, hamasete kaşıyoruz ve idrakimizi yoruyoruz.
Tam olarak kaba sanat üretimi anlayışını tarif ettim sanırım. Yanı sıra sanatkar algımızı da… Ya da birilerinin dayattığı algı ve elbette manipüle edilen zihinlerin yargısı…
Müslüm Gürses, bundan 10-15 sene evveline kadar ‘suçlu’ idi. Evet, suçlu! Memlekette sanatın bir türlü yol alamaması ve kitlelerin yanlış yönlendirilmesi, beğeni seviyesinin düşürülmesi hususunda önde gelen suçlulardan biriydi. Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses gibi… Suçları Arabesk idi… Bu isimler arasında Orhan Gencebay’ın ‘yırttığı’ noktalar vardı. İbrahim Tatlıses de fazlasıyla medyatik ve popüler kültürün içinde olduğu için ‘yırtıyordu’. Fekat Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur suçluydu. Geniş halk kitlelerinin beğenisini kazanmış ve her şekilde ‘para eder’ yönleri olmasa ne gazetelerin ne de televizyonların göreceği yoktur.
Esas gözlerini kapayanlar ise sanatın ne olduğuna karar verenlerdi. Kimin sanatkar olduğuna, kimin yaptığını sanat olmadığına hükmedenler vardı. Hâlâ var bu zümre ama eskisi kadar rağbet görmüyorlar. Ya da onay makamı değişti. Her neyse…
Müslüm Gürses’in ‘baba’ sıfatını alması, evlatlarının ‘jilet’ ile anılması, arabesk meselesi ve daha birçok husus… Ayrı ayrı ele alınabilir elbet. Lakin hiçbir zaman gözden kaçırılmaması gereken bir şey var. Sanat, zamanın ötesindedir. Bugün güzel olarak algılananın sanatı belirlemesi değil, sanatın, geleceğin beğenisini belirlemesi ya da yarının algısına yönelik kurucu adımlar atması gerekir.
Müslüm Gürses örneği bu açıdan bütün zamanlara hitap eden bir yol haritası olur. Zira yakın zamana kadar burun kıvrılan adam birdenbire sanat otoritelerinin beğenisini kazanır. Bu biraz Müslüm Gürses’in kendi alanında olmayan popüler eserleri yorumlaması ve yine arabesk alanında olmayan isimlerin Müslüm Gürses eserlerine yeni yorumlar getirmesiyle oldu. Ama daha çok olan şuydu; Türkiye değişiyordu ve dönüşen insanımızın değişen idrakine yönelik olarak sanat otoritelerinin de puanlama sistemi değişiyordu. Müslüm Gürses birdenbire usta yorumcu oldu. “ABD’nin Jazz’ının ABD’nin arabeski olması” efsanesinin ya da gerçeğinin dilden dile dolaşması da bunda etkili oldu.
Değişen memlekette, toprağına ve halkına yaklaşan, insanının beğenisini peşinen yadırgamadan önce anlamaya çalışan ve yargılamadan sadece tespit etme çabasına düşen sanat anlayışı belirmeye başladı. Eskiden arabesk gibi ezan, cami, din, Anadolu, köy, halk, yerel kod ve benzeri kapsama giren her şey kötü ve bayağı idi. Zira Batılı değildir. Batı’nın klasik müziği, kendi idrakinden beslenen popüler müziği ve dahası varken bizim coğrafyamızdan doğan şeylerin var olabilir olması kabul edilemezdi.
Neyse…
Geçti o günler… Şimdi ise Müslüm Gürses için en pahalı film prodüksiyonlarından birinin yapıldığı zamanlardayız. ‘Müslüm Baba’ filmi vizyonda. İlk 3 gün filmi 600 bin kişi izledi. 1 haftalık bilet satışı da 1 milyon civarında oldu. Yani film en az 4 milyon izlenecek.
Müslüm Gürses ile ilgili bir film yapılması ve bu filmin bu denli rağbet görmesi, memleketin geldiği noktanın anlaşılması açısından mühim.
Elbette filmin izlenmesinin tek sebebi Müslüm değil. Filmin yöntemi de mühim. Öncelikle film anlaşılır bir matematik ile hayata geçirilmiş. Bu matematiği Ayla filmi üzerinden de okuyabiliriz. İki filmin de yönetmeni ve yapımcısı aynı kişi. Yönetmen Can Ulkay ve yapımcı Mustafa Uslu el ele verip gişenin matematiğini çözmüş. Bir dönem Mahsun Kırmızıgül’ün yaptığı gibi…
Müslüm filmi başaralı bir prodüksiyonun reklam ve klip alışkanlıklarıyla hayata geçirilmiş hali… Senaryodan sinematografisine kadar kendini hissettiren reklam üretim teknikleri var. Ayrıca sık sık Müslüm Gürses’in unutulmaz eserlerinin klipleştirilmesi de bir Yeşilçam etkisi oluşturmuş. Yani gişe izleyicisini doyuracak şeyler.
Oyunculuklar başarılı olsa da özellikle plastik makyaj noktasında anlamsız parıltılar var. Yani plastik makyajda Hollywood ayarında başarı çıkaramayabilirsin. O halde bu dezavantajı giderecek ışık kullanımına yönelmelisin. Yapılmamış. Neyse bu kadar teknik detaya girmeyelim.
Genel manada sanat uygulamasında abartı vardı ancak yapaylık belirgindi. Teknik olarak reklam ve klip seviyesinde başarılı bir çalışmaydı. Bir gişe filmi için üst düzey denebilir.
Peki ya Müslüm’ün sahiciliği?
Yani konu edilen kişinin hayatındaki ve tavrındaki sahicilik filminde de olmamalı mıydı? Çok isterdim. Evet, sektörün ve piyasanın ve kitlenin ve izleyicinin ve daha birçok etkenin varlığını biliyorum. Ama söz konusu sinema olunca böylesi devasa prodüksiyonların şaheser olmasını arzu ediyorum.
Müslüm, Ferdi, Orhan… Bu isimlerle büyümüş ve sanata bir yerinden tutunmaya çabalarken de vazgeçmemiş biri olarak bunları yazıyorum… Müslüm Gürses dün de baba idi bizim için bugün de öyle… Fekat dün Müslüm Gürses’e hiçbir kıymet vermeyip bugün el üstünde tutanların yapaylığı aşikar…
Açıkçası filmde de bu yapaylıktan uzak bir dil beklerdim.
Sonuç olarak Müslüm filmi, Ayla’yı sevenlerin beğeni ile izleyeceği bir iş olmuş. Gişesinin bol olacağına şüphe yok.
Ben ve türevlerimse sahici filmlerin de çok izleneceği günlerin özlemiyle selam ediyoruz…