Mimar Sinan’ın Kayserili bir Ermeni olduğuna dair iddiaları çürütmek için M. Kemal’in emriyle ölümünden 347 yıl sonra, 1935 yılında mezarı açılarak kafatasını çıkardılar.

Çıkarılan kafatası ölçülüp biçildikten sonra ajanslara şu haber geçtiler:

“Büyük Türk mimarı Sinan’ın kafatası mezarından çıkarılmıştır. Kafatası antropoloji müzesinde saklanacaktır. Kafatası üzerinde yapılan tetkikatta bunun Brakisefal yani yassı yuvarlak olduğu görülmüştür. Bütün Türkler brakisefal olduklarından büyük mimarın yalnız kültür itibariyle değil, ırk itibariyle de Türk olduğu bir kere daha ortaya çıkmıştır”

1930’lu yıllardan ikinci dünya savaşına kadar Avrupa’da yükselen ırkçılık cereyanına bizimkiler de kendilerini iyice kaptırmışlardı.

Avrupalı faşistlerin tezlerine göre, ‘Beyaz ırktan olmayan hiç kimse uygarlık tarihinde yüksek noktalara ulaşamazdı.’

Dünyanın en büyük mimarı olarak kabul edilen Mimar Sinan’ın da Türk değil bir Avrupalı veyahut bir Ermeni olduğu iddiaları Avrupa basınında yazılıp çiziliyordu.

Bu iddiaları çürütmek için sadece Mimar Sinan’ın lahdi değil başka mezarlar da açıldı.

Selçuklu Sultanlarının kafatasları mezarlarından çıkarıldı.

Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Türk olup olmadığı tetkik edilmek üzere mezarlarından çıkarılan, kumpaslarla ölçülen yüzlerce kafatasından oluşturulmuş bir koleksiyon vardır.

Bunların bazılarında isim yazmakta, bazılarında yazmamaktadır.

Hatta mezarlarından çıkarıldıktan sonra Alaaddin Keykubat ve İkinci Kılıçarslan gibi sultanların kafataslarına ne olduğu, nerede olduğu, akıbeti bilinmiyor.

***

Mustafa Kemal’in İsmet İnönü’ye hitaben içinde (yeni) Türklük anlayışının da yer aldığı şöyle bir sözü var;

Ben ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ boş yere demedim. Kendini Türk hisseden herkes Türk’tür, bu vatanın öz evladır.”

Anayasa’nın Türklük tanımına yakın bu ifadeler:

Madde 66, “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür”

Demek ki, mezarların açıldığı, kafataslarının ölçüldüğü, ‘muhakkak Brakisefal olmalı’ diyen ırkçı ve faşist anlayıştan bir süre sonra vazgeçilmiş.

***

Ve nihayet Necip Fazıl’ın, “Gaye Türklükse mutlaka bilmek lâzımdır ki Türk, Müslüman olduktan sonra Türk’tür!” düşüncesinden İsmet Özel’in ‘Kâfirle çatışmayı göze alan Müslüman’a Türk denir’ çizgisine köprü Türklük tanımı…

Buradan hareketle Rus, Alman ve Çinli Türkologların bilimsel Türkçülük diye ısrar ettiği ve Türkleri Orta Asya’ya sürmeye kararlı ve azimli, yılların dayatmasıyla her kesimden kabul görmüş, bilinçaltına yerleşmiş Türk Irkı efsanesinden uzaklaşmanın zaruretine doğru yol alıyoruz.

Şimdilerde kafatası ırkçılığı/Türkçülüğü yapanlar pek ortalıkta görünmüyor olsa da ‘Andımız’ı’ anayasadan aldığı güç ve yetki ile bütün etnik kimlikteki vatandaşlara dayatmak isteyenler köşe başlarını tutmuş vaziyette.

Önce Türklük tanımında uzlaşma zemini sağlamak gerekmez miydi?

Türk nedir; bir ırk mı, bir his mi, bir duyuş mu, anayasal bir bağ mı yoksa tarihi bir tavır, duruş veya şahlanış mı?