İsrail işgal kabinesi, Gazze'nin güneyinde acımasız bombardıman saldırılarının yeniden başlatılması yönünde karar aldı. Medya ve İsraillilerin çoğunluğu katliamın devam etmesinden yana. Ancak Binyamin Netanyahu’nun keyfini kaçıran da bir kamuoyu baskısı var. Zira İsrail’de bir süredir kamuoyu hem başbakanı hem de koalisyon ortağını topa tutuyor. Ancak gözü iyice dönen Bibi ve kabinesi, atalarının Nekbe rekorunu egale etme hevesinden vazgeçmeyecek. Bu takıntının bir sebebi var: Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar tam egemenlik hayallerini gerçekleştirebilmek için Filistinli çoğunluğa keskin ve süratli bir demografik darbe indirmeleri gerekiyordu. Atalarından devraldıkları hayal buydu; bu kinin ganimeti peşindeler. Ben Gvir "Savaş yoksa hükûmet de yok." diyerek sopasını saklamadan Netanyahu’ya salladı. Zira savaş yeni bir Nekbe olmadan sona ererse hayaller yarım kalmış olacak. Başta Bibi olmak üzere iktidar cambazlarının hepsi, üzerinde yürüdükleri ipin nereye bağlı olduğunu biliyor.

HER BUFALO KENDİ BACAĞINDAN ASILIR

Tüm bu olanlara İsrail halkının insani kaynaklı bir itirazla tepki verdiğini söylemek güç. Daha fazla intikam istediklerini belirten itirazlar yükseliyor. Rehine ve tutsakların takasında Hamas’ın gösterdiği psikolojik üstünlük ve İsrail ordusunun güneydeki kendi vatandaşlarını korumada başarısız kalması; İsrail halkını, orduya yönelik bir ‘tazmin’ beklentisi içine soktu.

Geri dönen İsrailli rehineler, İsrail bombardımanının hayatlarını tehlikeye attığını hatta aile fertlerinin bu saldırılarda öldüğünü kamuoyu ile paylaşınca rehine yakınlarının iktidar üzerindeki baskısı daha da arttı.

Bibi; savaş kabinesi, ordu generalleri ve propaganda medyasıyla topyekûn bir seferberliğe girişse de halkının intikam açlığını doyuramadığı ortada. Üstelik güvendiği dağlara da kar düşmeye başladı; baş müttefik ABD, Gazze nüfusunun çoğunluğunun bulunduğu bir bölgeyi bombalayan İsrail'in sırtını daha ne kadar sıvazlar, bunu kimse bilmiyor. Beyaz Saray’dan gelen çatlak seslerin desibeli artmaya başladı. Kaldı ki ABD’de iktidarın görücüye çıkacağı seçim yaklaşıyor; bir zaman gelir, Netanyahu’ya “Her bufalo kendi bacağından asılır!” denilebilir.

İSTENMEYEN İSRAİLLİ

İsrail kompleksinin dayandığı bir gerçek var: Onlar yer yüzünde sevilmemenin tarihini yazdılar. ‘Seçilmişlik’ iddiası üzerinden kendilerine alan açmaları da hep bu eksikliğin neticesi.

Siyonizmin bu denli tehditkâr ve sömürüye dayalı olması; istenmeme ve sevilmemenin narsisist bir tezahürü.

Biz şimdilerde İsrail’in en sevilmeyen adamı Bibi’ye tekrar dönelim. "Hukuk reformu" adını verdiği düzenleme sonucunda yüz binlerce İsraillinin, Netanyahu ve hükûmetine karşı protesto gösterileri düzenlediğini gördük. Görevdeyken rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanmakla suçlanan ilk başbakan olan Netanyahu'ya bir çıkış hamlesi lazımdı. 7 Ekim, onun küllerinden doğacağı tarihi temsil ediyordu. Ancak hayaller Nekbe, gerçekler hüsran oldu. Kendisinin devam eden hukuki sorunlarına 7 Ekim travması da eklendi. Yine protestoların odağında yer alıyor; üstelik bu defa sadece ülke içinde değil, tüm dünyada “en nefret edilen adam” olarak posterlerde yer alıyor.

Tel Aviv bugünlerde gittikçe hareketleniyor. Bibi, devlet tarihinin en ölümcül gününe başkanlık etmekle suçlanıyor. Yüzünde kanlı el izi olan posterleri Tel Aviv'in her yerine asılmış durumda.

Netanyahu, her şey normalmiş gibi davranmaya çalışsa da siyasette yaklaşan sonunun farkında. Döndüğü keskin virajlar onun sadece politik değil, hukuken de sonunu getirecek.

Bunu hepimiz bekliyoruz