Vıcık vıcık, yapışkan bir şey bu. Pislikle beslenip, çoğalıyorlar. Yüksek derece azot ve fosfat ısıyla buluşunca, mikroorganizmaların aşırı artış göstererek ortama salgıladıkları organik bileşenlermiş deniz salyası. Müdahale edilmez ise başta Marmara olmak üzere tüm denizlerimizi yutup bitirecek, denizlerdeki canlıları yok edecekler.
Sanırım yalan ve iftiranın rahminde doğan, yapılan her güzel işe burun kıvırıp kulp takma gibi kötücül hasletlerle serpilen, en nihayetinde tüm bedeni esir alan “beyin salyası” da bunun gibi bir şey.
Devletin tüm kurumları, Marmara kıyısındaki tüm valilik ve belediyeler hatta YÖK’ün çağrısıyla harekete geçen akademisyenler deniz salyasını yok etmek için seferber olmuşken, gözlerimiz hep Silahtarağa’daki Biyolojik Arıtma Tesisi’ni yaptırmamakla övünen İmamoğlu’nu aradı. Fakat nafile.
Onun yerine, uzun süredir sosyal medyada fedailiğine soyunan Athenalı Gökhan konuşuyor. Türkiye’ye “Eurovision’da dördüncülük” getirmek gibi unutulmaz bir başarı öyküsü hediye eden Gökhan Özoğuz’a göre bu salya, Kanal İstanbul’u topluma kabul ettirmek için iktidarın bir oyunu olabilir. Hatta ona göre İstanbul Boğazı’nda kısa süre önce kontrolü kaybedip sürüklenen ve ancak kıyıya üç yüz metre kala durdurulabilen yakıt tankeri olayı da iktidarın oynadığı bir “filim”den ibaret.
Ülkemizin ska ve punk rock müzik türlerini icra eden ilk solistlerinden olma ayrıcalığını taşıyan Gökhan’ın “yapıo”, “bilio”, “filim”, “noldu” gibi döküntü bir Türkçe ile yazdığı mesajlarını dil yönünden eleştiriyor değilim. Sanırım bu durum gruplarının isminde dahi tezahür eden Yunan öykünmesiyle ilgili. Yoksa kendilerine bir Yunan tanrıçasının ismini seçerler miydi, güzide Kuvayı Milliyecilerimiz?
Gökhan’ın iktidar karşıtlığı propagandasını, siyasilerden bile “daha şiddetli bir şekilde” yapmasını “ CHP’li İBB’den aldığı” ballı ödeneklere bağlayacak değilim. Sonuçta sanatçılar emeklerinin karşılığını almalı. Muhalif olmak, yanlış gördüğü şeylere itiraz etmek de sanatçıların en doğal hakkı. Fakat bunu yaparken insan “akıl ve izandan” uzaklaşmamalı. Üstelik insan bu tarz çarpık eleştirilerin geçmişte mağduru olmuş ise..
Bugünlerde her sözünü manşetine çeken başta “Odatv” gibi medya organlarının geçmişte abdest alırken ya da umrede takkesi ve tarikat hırkasıyla dolanırken çekilmiş fotoğraflarını “linç malzemesi” yaptıklarını unutmamalı. Fatih’te bir tekke yakınında müstakil bina satın aldığı için kendisini “tarikat villası sahibi” diye karalayan “çirkin ve ötekileştirici dil” giderek bünyesini teslim alıyor, farkında mı?
Deniz salyasını elbirliğiyle temizleyip, Marmara’yı bu felaketten kurtaracağız. Darısı akıl ve itidalden uzaklaştıkça benliğimizi ele geçiren beyin salyasından, bu irin dolu ifrazattan kurtulmaya.