Toplumsal meseleleri önceden görebilmek son derece önemli… Fakat bu öngörünün mutlak şartları var: Tarih, siyaset, sosyoloji, sosyal psikoloji, antropoloji, felsefe, ekonomi ve inançlar tarihi gibi büyük başlıklarda belli oranda bilgi sahibi olmayı gerektirir. Yani insan “gözüyle değil beyniyle görür” hakikati ilme dayanır…
İbn Haldun, “Siyasetçi uzağı, âlim de yakını göremez” der… Elbette bunun çok belirgin bir izahı var. Siyasetçi anlık meselelere odaklanarak “an”ı kurtarmaya çalışır; seçmeni ya da ahaliyi yanında tutabilmek için… Âlim ise “an”dan çok geleceği imar etme iddiasındadır. Bu sebeple geleceğe odaklanarak günceli göremez olur…
O halde en akıllı yol, her iki zihinden de istifade edilebilecek hibrit bir yeni bakış açısı geliştirmektir…
Naçizane, 31.03.2017’de Avrupa’yı ikaz eden, “Batı ve terör örgütleri…” başlıklı bir yazı yazmaya çalışmıştım. Bu tarz ikazları birçok TV ve Radyo yayınında da yapmaya gayret ettim; tabi kime ve ne derece ulaşabildim orası muamma… Garip bir şekilde kendi ülkemizin insanından bile “Fütürist” damgası yedim…
Fakat zaman en büyük ispat kaynağı… O, her şeyin üzerindeki perdeyi aralar ve artık herkes aynı gerçekle yüzleşir… Burada ki asıl mesele geleni önceden görebilmektir. Ancak o zaman bir âlim toplumuna fayda sağlayabilir. O yazıyı bugüne taşımanın analojik bir değeri olduğunu düşündüm…
Peki, ne yazmışız bi hatırlayalım;
“Son dönemlerde çokça habere konu olan terör örgütlerinin, Avrupa devletlerindeki rahat konumları elbette birçok açıdan masaya yatırılmayı gerektiriyor.
Bu durumun birçok ilişki boyutu var aslında: Siyasi, tarihî, ekonomik, sosyolojik, teolojik, antropolojik, ideolojik ve hatta psikolojik gibi…
Bu yazı, bütün başlıkları derinlemesine incelemekten elbette acizdir; hem formatı hem de hacmi açısından da böyle bir şeye kalkışması söz konusu değildir. Meselenin bu yönlerine sadece işaret etmekle yetinip, ilgilenebileceğimiz kısmına geçelim…
Daha önceki yazılarımda da Avrupa’nın içinde bulunduğu sıkıntılara değinmiştim. Bu defa da farklı bir analiz olacağını düşündüğüm bir boyutunu siz okurlarımın zihinsel murâkabesine arz etmekle yetineceğim.
Bugüne kadar maalesef hep terör örgütlerinin silahlarıyla ve barbarlıklarıyla Doğu’yu, İslâm coğrafyasını kendilerine mesken edinmeye çalışmalarını değerlendirdik. “Burada ne işleri var, kimler ve ne için bunları besliyor?” tarzında birçok soruyla da meseleyi tartışmaya açtık. Hâlâ da tartışıyoruz.
Fakat doğuya ait malum tartışmalar devam ederken bir başka konuyu, terör örgütlerinin Avrupa’yı da farklı bir boyutta, nasıl ve neden mesken edinmeye çalıştığı noktasında tartışmaya açmak durumundayız.
Terör örgütleri Doğu’da katil ve barbar yüzleriyle insanlığın karşısına dikilmişken, Batı’da sözde siyaset, diplomasi, ezilenlerin hakkını arayan bir özgürlükçü gibi birçok ilişki biçimiyle ve yine Avrupa’nın riyakâr tutumlarına sığınmış olarak karşımızdalar…
Devletler ile terör örgütleri arasındaki bu ilginç ama menfaate dayalı ilişkinin, en başta siyasi amaçlar için kullanıldığı da aşikârdır. Batı son dönemlerde ciddi bir lider sorunu yaşarken, birbirlerine çok da fazla fark oluşturamayan siyasi figürler ve özellikle de zayıflayan ekonomiye bağlı sorunların beslediği ırkçı partiler, oylarını artırmak için terör gruplarını, kendi ötekilerine karşı kullanmaya devam ediyorlar…
Yani artık sadece Doğu’nun istikrarsız iktidarlarından ve onu fırsata çeviren terörden değil, Avrupa’nın da istikrarsız hükûmetlerinden ve onu fırsata çevirmeye çalışan terörist yapılarından bahsetmek gerekir demek istiyorum. Meselenin bu boyutu “Çağdaş Batı” vs. gibi bazı sloganlara alet edilemeyecek kadar ciddidir artık.
Avrupa şunu çok iyi bilmelidir ki, bu ilişki sakat bir ilişkidir. “Demokrasinin gereği” zannettikleri ve farklılıklara karşı “koz” olarak kullandıkları bu yapılar, kendilerine tanınan bu propaganda serbestisiyle, kendi değerler sisteminin kodlarını mutlaka bozacaktır. Avrupa, gelecek nesillerini de tehdit eden bu durumun bir an önce farkına varmalıdır…
“Batı’da felsefeni, ilişkilerini, ekonomini geliştir, Doğu’da uygula” diyen bu terörist yapılar, Avrupa’da zaman içerisinde elde ettikleri kazanımlarını da kolay kalay terk etmeyeceklerdir. Batı bir gün, “bu yapılarla işim bitti” dediğinde, terör örgütlerinin, “ama bizim Batı’yla işimiz bitmedi” diyecekleri muhakkaktır.
Sonuç olarak şunu demek istiyorum: Erdoğan üzerinden Türkiye’yi “bertaraf” etmek üzere giriştikleri bu süreç, gelecekte buna teşne olanların bertaraf edilmesiyle de sonuçlanabilir.
Benden söylemesi…”
Başka söze gerek var mı? Sarı Yeleklilerin temsilcileri, “Yakıp yıkanlar PKK’lılar” diye bir açıklama da yapmışken… Ben hiç şaşırmadım olanlara; zira bizim için perşembenin gelişi çarşambadan belliydi… Geç kalınmış bir endişenin kime ne faydası olur bilinmez…