12 Eylül darbesini ABD Başkanı Carter’a haber veren kişi CIA Ankara şefi Paul Heinz’e idi… Darbenin yapıldığı müjdesini, “Başkan’ım, bizim çocuklar başardı” diyerek vermişti. Başkan da, “Aferin oğlum. Benim adıma çocuklarımızın yanaklarından öp” diyerek telefonu kapatmıştı…

Benzer bir telefon 15 Temmuz 2016 gecesi de açıldı. Bu sefer telefonu açan CIA Ankara şefi değil, ABD Ankara Büyükelçisi John Bass idi. Hani şu 15 Temmuz darbesini organize ve koordine eden, yöneten ABD Küçükelçisi (!) John Bass var ya…

Obama, etrafındakilere pek belli etmese de o gün çok heyecanlıydı. Kırmızı telefonun olduğu masadan kalkmıyordu. “Uğurlu telefonum” diyordu. Mısır’da SİSİ’nin Cumhurbaşkanı Mursi’ye darbe yaptığını, yönetimi ele geçirdiğini de bu telefondan almıştı…

Sanki aynı günü bir kez daha yaşıyordu…

Bu sefer telefon Ankara’dan bekleniyordu. Çok önemli biri değil ama çok önemli bir arama yapılacaktı. Telefon çaldı. Başkan, “Evet, Con” dedi…

Telefondaki ses, “Efendim, bizim hizmetkârlar (çocuklar) harekete geçti” dedi…

Obama, “harekete geçmeden önce maklubelerini yediler değil mi?” dedi. “Maklube” bir şifreydi aslında. ABD’nin Ankara’da çok çocuğu olduğu için harekete geçenlerin hangileri olduğunu çaktırmadan öğrenmiş olacaktı…

Telefondaki ses, “Evet efendim. Aramızda watsupp gurubu oluşturduk. Tüm hizmetkârlarımız (çocuklarımız) yedikleri maklubenin fotoğraflarını grupta paylaştılar. Hatta bizim konsoloslukta çalışan Metin Topuz var ya. İşte o iki tabak yemiş…”

Obama, “Kapat telefonu hınzır seni…” diyerek telefonu kapattı. Müjdeyi beklediğini hatırlatmayı da unutmadı…

Başkan Obama, Beyaz Saray’da geçen iki dönemin fotoğraflarına tek tek bakarken, zamanın nasıl geçtiğini fark bile etmemişti. Saatler Türkiye’de gece yarısını gösteriyordu. Beklediği telefon bir türlü gelmemişti. “Bizim Bass’tan haber gelmedi. Kutlamalar uzun sürdü her halde” diye mırıldandı kendi kendine…

Daha fazla bekleyemedi. “Hep Ankara’dan telefon gelecek değil ya. Bu sefer de Washington’dan Ankara’yı arayalım” dedi. Bass’ın telefonunu arıyor ama cevap alamıyordu. “İşi erken bitirip uyumuş bizim top sakal” diyecekti ki, telefon açıldı. Bir şey demeye kalmadan, “Başkanım bizim hizmetkârlar (çocuklar) b.ku yedi” demesiyle hüngür hüngür ağlaması bir oldu…

Bay Başkan kızıp fırça atacağına, Bass’ı teselli etmeye başladı. “Önemli değil evladım. Bir daha darbe yaparız. Türkiye’de hain çok. Sen ağlama. Kurban ederim onları senin gözyaşlarına” diyerek Bass’ın cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı…

Darbeyi yüzüne, gözüne, sümüğüne bulaştıran Bass, o günden sonra ne yaptığını bilmiyor. Derbeder mi oldu desem, Darbeder mi oldu desem. Ne dersek diyelim. Bass’ın ayarları o geceden sonra iyice dağıldı. Toplamaya çalıştıkça dağıtıyor.

Türkiye’den karşı darbeyi yiyince şimdi müstakbel Başkan Trump’a “Başkan, koş bizim çocukları tutukluyorlar” diye zırlıyor…

Hatta Trump’a, “Başkanım, Obama Pelsilvanya’yı FETÖ karargâhı yapınca ben de elçiliği FETÖ yuvası yapsam bir şey olmaz diye düşündüm” dediği rivayet ediliyor…

***

Yukarısı çok vahim 15 Temmuz gecesinin hikâyesi. O günden sonra ABD’nin Türkiye’ye yönelik saldırıları devam ediyor. Türkiye’ye karşı adı konmamış bir savaş yürütüyor. Karizmasının çizilmesini, kendisinden hesap sorulmasını hazmedemiyor…

Türkiye, Bass’a suçüstü yaptı. Sadece Bass’a değil, ABD’ye, dönemin Başkanı Obama’ya, “mekanizma harekete geçti” diyen Kerry’ye, dönemin CIA Başkanı Brennan’a suçüstü yapıldı…

Bass ve ABD köpeklerini teslim etmiyor! Etmek istemiyor. Taşlar bağlansın, hukuk devre dışı kalsın; ajanlarımız hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etsin istiyor.

Velhasılı kelam…

ABD’nin (Elçi Bass’ın) Ankara’da bir çiftliği varmış.

Çiftliğinde FETÖ’cü ajanları varmış.

Darbeyi beceremeyince John Bass,

Ingaaa, ıngaaa diye zırlamış…