“Babam önceden de az konuşuyordu ama konuşuyordu. Şimdi ne söylersek söyleyelim susuyor, konuşmuyor. Çıldıracak gibi oluyorum. Bazen kriz çıkaracak kadar doluyorum, annemi ve diğer kardeşlerimi düşünüp zoraki vazgeçiyorum. Babalar niçin konuşmaz, niçin ağzını açmaz? Dışarıda iş icabı muhatap olduklarıyla konuşabiliyorsa, evde de konuşabilir. Haydi bizi bir tarafa bırakalım, kendisi açısından düşünecek olursak, konuşmamak, evdekilerle bir kelâm edememek, beynini, gönlünü nasıl etkiler? Onu ne susturmuş olabilir? Bu evdekilerin de insan olduğunu ve konuşmak gibi zaruri bir ihtiyacın olduğunu babam unutmuş olabilir mi? Eğer öyleyse, nasıl hatırlatırız? Ben ne yapabilirim? Babam nasıl konuşabilen birisi haline gelebilir?”
Evet, gerçekten konuşmak, insanın olmazsa olmaz bir faaliyetidir. Konuşamazsak olmaz. Eğer konuşma bitmişse, başka şeyler de bitmiş ya da aksamıştır. Çünkü konuşmayı istediği halde konuşamamak, beynin konuşma merkezinde bir patoloji olduğunu düşündürür. Beyin fizyolojik faaliyetini yapamıyordur. Eğer düşmüş ya da bir yere çarpmışsa, beyin travması geçirmiş olabilir diye düşünürüz. Bu iki durumda da mutlaka hemen bir hekim desteği alınmalı. Sağlık dışı sebeplerle konuşamıyorsa, meselâ, kendilik algısı bozulmuşsa, derin bir değersizlik ve yetersizlik duyguları hakim olmuşsa, sorunlarla baş edecek bir gücü kendisinde bulamıyorsa, kimsenin kendisini anlamadığını düşünüyorsa, herkesi kendisinden iyi, kendisini herkesten aşağı seviyede görüyorsa, ‘ben yaşamasam daha iyi’ diye düşünüyorsa; konuşma azalır ve giderek bitebilir. İç konuşmalar o kadar yüksek perdeden olabilir ki, şahıs kulaklarını bile kapatma ihtiyacı hissedebilir. Konuşan seslerin hepsi, adeta ‘sen niye varsın ki’ der gibidir. İçinde birden çok kendisinden var gibi hisseder. Hatta hepsinin ayrı sesi, ayrı tutumu olabilir.
Şahıs kendisini konuşma olarak en yakınlarından bile izole etmeye başlamışsa, alarm çanları çalmaya başlamış demektir. Dışarıda konuşması ise, zaruret miktarı kadardır. Bu durum, beyinde yolunda gitmeyen bir şeyler oluyor demektir. Yukarıda saydıklarımın hepsi birer ihtimal. Belki de bunların tamamen dışında başka bir sebepten dolayı bile konuşmayabilir. Fakat, sebep ne olursa olsun, önce şahıs kendisini çiçekli bir bahçeden çıkarıp, deve dikenleriyle kaplı bir yolda canı yanarak yürümeye mahkum etmiş gibidir. Bu normal bir tercih değildir, olamaz. Bu durum, bir düşünce kilitlenmesi ve psikolojik savrulma olabilir. Kendi dünyasını azaltmak, sevincini, paylaşımını yok etmek, kesinlikle sağlıklı bir yapılanmanın ürünü olamaz. Burada, acı çeken bir insan, susarak adeta imdat çığlıklarını bize duyuruyordur. “Bizimle niye konuşmuyor?” demek, afedersiniz ama biraz bencilce bir tepki olur. Asıl soru, “Babama ne oldu ki, konuşamıyor? Babam için ne yapabiliriz, onu nasıl normal hayata döndürebiliriz?” soruları olmalı. Devamında ise, “O bizim canımız. Onun için çok üzülüyorum, ne gerekiyorsa yapmaya hazırım” cümleleri olmalı. Çünkü; baba can’dır, baba sırtımızı dayadığımız dağ gibidir. Baba, hayata tutunmamızı, güvenle ayakta durmamızı sağlayan muhteşem insandır.