Bu ülkenin can suyuna zehir katarcasına bir ihanet çılgınlığıyla devletin temeli olan anayasal ve yasal meşru hiyerarşiyi yerle bir edip, Cumhurbaşkanı’nı kaldığı otelde, Genelkurmay Başkanı’nı makamında öldürebilmeyi göze alabilmenin ötesinde, direnen tüm unsurları; Milletin Meclisi’ni ve bizatihi milleti yok edebilecek denli canice bir gözü karalıkla kalkışmada bulunanlar, planları ters tepip millet adına silahları ellerinden alındığında ve bileklerine kelepçeler geçirilip soytarı kıyafetlerle acınası zavallılar olarak kameralar karşısına çıkartıldıklarında, hain canlarını korumak adına ne denli rezilleşebileceklerinin tarihsel ibretlik pozlarını vermekte olduklarını muhtemelen hiç umursamıyorlardı.
Ülkenin kimyasını bozmaya kalkışmaktan çekinmeyen ne idüğü belli çetenin elebaşlarının duruşlarında şayet zerre miskal onur işareti bulunsa bu satırları kaleme almaya bilir, ufacık bir haysiyet kırıntısı sezebilsem bu denli aşağılayıcı sözlerle kendilerinden bahsetmeyebilirdim. İşledikleri tüm cinayetlere rağmen, minnacık bir şeref parıltısı görebilseydim gözlerinde, yaptıklarını savunabilecek en küçük bir takat ışığı, bir adamlık direnci hissedebilseydim tavırlarında, öfkem yine de dinmezdi belki, ama en azından daha insani bir duyguyla yaklaşabilirdim hallerine.
“Mutlu musunuz şimdi?” diye soruyor emniyet amiri, karşısında boynu bükük, utanç içerisinde ve epezik duran, hepsi bilmem kaç yıldızlı rütbelerle millet ve devletlerine hizmet etmek üzere milyonlarca dolar harcanarak yetiştirilmiş güya paşalara… Genelkurmay başkanlarını birkaç saat önce esir edip boynunu kemerle sıkabilecek kadar iğrençleşebilen bu üst düzey alçaklar, sahip oldukları silahlar alınınca, ellerinde kalan tek şeyin, yani hain korkaklıklarının apaçık ortaya çıktığını çok iyi biliyorlar. Güya kurmay zekalarıyla planladıkları ve asla şaşacağına ihtimal vermedikleri Türkiye’yi işgal girişimlerinin ellerinde patlaması sonrasında rütbeleri sökülüp ve soyundurulup ve giydirildikleri o ucube kıyafetler içerisinde gelecek nesillerine bırakacakları utanç pozlarını vermeyi kabullenmek, henüz birkaç saat öncesinin o kudretli adamlarının aslında ne denli onurdan uzak olduklarını faş eden bir belge niteliğinde… Denilebilir ki; bu ihaneti yapanlarda, milletini katletme emri verenlerde şeref, haysiyet ne gezer? Doğrudur ancak, adamlık denilen bir şey de vardır ve askerlik bunun çokça olmasını gerektiren bir meslektir. Demek ki, gerçekten düşmana esir düşseler bunlar ucuz yaşamları uğruna vatan, bayrak ve şereflerinin aşağılanmasına da rıza göstereceklerdi…
Aslında bunlar kendileri de inanmamışlar kendi davalarının haklılığına. Anlaşılıyor ki, yaptıklarının nasıl affedilemez bir suç olduğunun farkındalığı ve utancıyla, tıpkı adi suçlu bir hırsızın ruh haliyle ve sırf yaşamalarını koruyabilmek için ayaklar altında sürünmeyi kabullenecek denli adamlıktan uzaklarmış…
Orada bu hainleri o şekilde görmekten mutluluk duyduğumu söyleyemem. Keşke azıcık delikanlı olup o rezil utançla yaşayacaklarına en azından kafalarına sıksalardı. Böylelikle hiç değilse ailelerinin sırtına, bu alçak hainliklerinin rüsva fotoğraflarını yüklemezlerdi…
Denilebilir ki: Bunlar güce tapan ruhlar, azıcık vatan, millet, namus, adalet ve hakkaniyet gibi algıları olsa, zaten ülkelerine ihanete kalkışmazlardı… Doğrudur, ama ne bileyim bu kadar rezilliği sindirebileceklerine ihtimal vermemiştim açıkçası… Demek ki o rütbeleri de esasen hiç hak etmemişler… Yiğit adam olmayandan asker olmaz, kurmay ise hiç…
Allah vatanımızı tüm şerlerden ve şerirlerden korusun. Ota bota salya sümük yalandan ağlayarak köle ruhlu salakları büyüleyen baş şerefsiz büyücünün ve yancılarının da tez zamanda belasını versin. Çok şükür veriyor da zaten…
Sahi, “mutlu musunuz şimdi?”
Selam ve duayla…