İzmir yanıyor. Öğle sıcağında termometre 40’ları aşmış. Nemden nefes alamıyorsunuz. Korna sesleri dışında insanlardan çıt yok. Sessizliği bir türkü bozuyor.
“Çimenler üzerinde gözyaşları var / Seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış”
Sesin geldiği yere baktığımda bir evsiz görüyorum. Saç sakal birbirine karışmış üstü başı pislik içinde ve üzerinde bu sıcakta bir palto, şarap şişesini somuruyor. Bu yalnızca bizim şehirlere ait bir manzara değil. Avrupa’da da her adım başı rastladığımız bir karakter. Kapitalizmin kullanmadığı çöp olarak sistem dışına attığı insanlar. Belediyelerin insan çöplükleri(!) kurmadığı için akşamları toplamadığı insanlar. Sokak köpekleri için gösterilen gayretin bile çok görüldüğü insanlar. Kısacası çoğumuzun görmek istemediği insanlar. Kasıtlı olarak tüm cümlelerin sonuna insanlar yazıyorum. Çünkü bunlar insan kardeşim.
Biraz ötede bir yaşlı amca sese parmaklarıyla eşlik ediyor. Emekli müzik öğretmeniymiş. İtirazı var. Adama değil, söylediği şarkıya; yanlış okuyorsun yanlış, orada “es” yok. Yanlış… Yanlış…
Gülsem mi? Ağlasam mı? Neresi doğru ki…
Maslow’un kendini gerçekleştirmekten maksadı, insanın iç dünyasını, yani duygularını açığa çıkarıp kendisini ifade etmesidir. Bu ifade ediş biçimi de sanat şeklinde kendini gösterir. Çünkü insan, duygu ve düşüncelerini ifade edebilmenin önemli bir yolu olarak sanat icra etmeyi seçmiştir.
Bu adamın sanat icra ettiğini söylersem ortalık karışır. Mesela aynı şarkıyı kravatlıtıraşlı bir şekilde sahnede söyleseydi, halkın en alt katmanından gelen bu medeni cesareti alkışlardık. Şimdi tiksiniyoruz, duymuyoruz. Bir emekli müzik öğretmeni duyuyor o da yanlış duyuyor.
Buradan sizin düşündüğünüz polemiğe çıkacağımı sanmayın. Bir önceki yazımda da makro ideallere gömüldüğümüzü insan üzerinde yoğunlaşmamız gerektiğini ifade etmeye çalışmıştım. Ben çünkü bunlar insan kardeşim derken, insanın toplum içinde kendini gerçekleştiremediği durumda bizdeki algının ne olduğunu tartışmak istiyorum.
Benim yanağımda ağlıyor İzmir
Benim göğsümde terliyor ağustos
Bende yoruluyor Kays’ın ayakları
Bilen bilir, bakan görür
Gözlerimde bir Leyla şaşırıyor
Leyla dedimse bizim Leyla
Ben bilirim sırrını ancak
Baktıkça kendine, uslanacak