CHP tarzı belediyecilik ve siyaset, ister istemez Bertrand Russell’ın “Aylaklığa Övgü” çalışmasını başka bir zaviyeden ve yeniden düşünmeyi gerekli kılıyor.

Zira kendilerini elitist görenler; efendiler, çalışmayı değil de aylaklığı, safahatı överler.

Çünkü çalışma ahlakı, onlara göre köle ahlakı oldu hep.

Mükellef sofralarda ahkam kesmek, emir buyurmak için boş vakte ihtiyaçları vardı.

Onların bu boş vakit ihtiyacının karşılanması için de büyük bir çoğunluğun itiraz etmeden hamal gibi çalışması gerekiyordu.

Tatili kendisine yakıştıran, çalışma adı altında yurt dışı organizasyonlarla Roma senin Paris benim turlayan bir siyasetçi, gerçek anlamda bir “turist sendromu”na da kapılmış demektir.

AK Parti, “milletin hizmetkârıyız” mottosuyla 23 yılını geride bırakırken sayılamayacak kadar hizmet ve eser üretti.

CHP belediyeciliğinin ortaya koyduğu hiçbir ciddi icraatı olmamasına rağmen beslediği öz güvenin sebebi de işte bu aylaklığı kendine yakıştırmasından geliyor.

“Refaha giden yol, çalışmayı örgütlü bir şekilde azaltmaktan geçer” sözünü, kendilerine çok yanlış bir zeminde entegre etmiş gibiler.

Çünkü bunu yapabilmek için insana ihtiyacı azaltan teknolojilerin yükseltilmesi ve yatırımlar gerekir; daha az çalışıp daha çok kazanmak adına.

Bunların anladığı “azalan çalışma hayatı” sefilliği yücelten bir anlayışın ürünü olabilir belki.

AK Parti belediyeciliğinin ortaya koyduklarıyla gölgeledikleri çalışmama zihniyeti, kendilerine beklenmedik bir katkı da yaptığı için yöntemlerinin doğru olduğunu düşünüyorlar.

CHP siyasetinin aşılandığı aylaklık, tepeden bakanın kibrinin de bir ürünü aslında.

Russell kendi topraklarındaki, “Şeytan daima aylaklara yaptıracak bir kötülük bulur” atasözüyle sanki hep darbelerin arkasında durmakla kaim CHP zihniyeti için de söyler.

Öyle ya, milleti için samimiyetle çalışan birinin böyle şeyleri düşünmeye vakti de olmayacaktır.

“Asıl kötü insan, biriktiren insandır” sözü üretmeyen, kazancını üretime dönüştürmeyenleri kasteder.

Üreterek insanlara aş ve iş imkânı sağlayanlar gerçekten de fedakâr ve cefakâr olarak “iyi” insanlardır.

Başkalarının emekleri sayesinde aylak olanlar, Orta Çağ’ın toprak sahiplerini hatırlatıyor insana.

Muhalefette iken Sayın Erdoğan’ın bir cumhurbaşkanı olarak kullandığı her şey için “Vatandaş neden bunları kullanmıyor” gibi bir akla ziyanlığı savunan CHP’lilere şimdi sormak gerekmez mi; Peki, İstanbul’daki vatandaşlara da Roma’da, Paris’te yiyip içtiklerinizden verdiniz mi?

Veremezsiniz değil mi?

Çünkü o söylediğinizin ne denli “saçmalık” olduğunu siz çok daha iyi biliyordunuz.

Ama kulağa hoş geldiği için ve itibar suikastı yapmaya elverişli olduğu için bunda bir beis görmediniz.

Şunu da görmediniz; o tavırların bir gün kendinizi de hedef alacağını…

Şimdi Paris ve Roma’da yaptığınız çalışmaların bir aylaklık, müsriflik, turist sendromu gibi algılanmasının müsebbibi en başta kendinizsiniz.

Ama bunu da şimdi yüzsüzlükle savuşturmayı deniyorsunuz; “verilemeyecek hesabımız yok” diyerek.

Peki, daha önce hiç bu kadar “çiğ” bir zeminde bir icraata imza atmayan AK Parti belediyeciliğinin verilemeyecek bir hesabı mı vardı da demediğinizi bırakmadınız?

“İsraf” ana sloganına milyonlar gömdünüz.

“İsraf var” demek için bile ne israflar yaptınız.

Sızlanacak bir şey yok; kendiniz ettiniz, kendiniz buluyorsunuz.

Aylaklığı övmeye devam edin hâlâ.

Tatil size yakışıyordu değil mi?

Fikriniz değişmediyse yaptığınızın yanlış olduğunu zaten kabul etmeyeceğiniz de ortada.

Sorun yok, siz rahat tatil yapabilin diye çalışan milyonlarca insan var.

Ama bir gün bu tatillerin hesabını da sandıkta keserler; unutmayın…

Sonrası zaten hep tatil…