10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi kapsamında Maltepe sahilde düzenlenen Büyük İstanbul mitinginde, alandaki coşkuya kendisini kaptıran ve heyecanından yerinde duramayan Milli Görüş’ünduayenlerindenHüseyin Kansu, kulağıma eğilip,sahnede konuşan Erdoğan’ı işaret ederek; “Bu adam, Ayasofya’yı açacak ve tarihe geçecek” demişti. “İnşallah” diyerek mukabelede bulunmuştum.Hüseyin Kansu ağabeyin o sözünü hiç unutmadım…
Son 10 gündür hepimiz Ayasofya ile yatıp kalkıyoruz. Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılacağına dair büyük bir his doldu içimize. Gözümüz kulağımız Cumhurbaşkanı Erdoğan’da idi. Onun iki dudağı arasından çıkacak bir çift söz ve ardından imzalayacağı resmi bir evrak neticesinde bayram edecektik. Son ana kadar bekledik. Büyük sürprizden haberi olabilecek insanların sosyal medyadan yazdıklarına kulak kesildik. “Bu kez kesin açılıyor” diye geçti içimizden. Nefesimizi tuttuk. Geçmişe, en geçmişe gittik. 482 yıl boyunca 5 vakit Müslümanları ağırlayan, kubbesinin altında cemaatle namazlar kılınan, gür sesli hafızların ağzından Kur’anların okunduğu, genç yaşlı, kadın erkek binlerce müminin tespih çektiği, dua ettiği, namaz sonrasında tefekküre daldığı bu mukaddes mekân, nihayet asli işlevine dönecek diye bekledik. Özellikle Yenikapı’daki Fetih kutlamalarında bir sürpriz olacak diye geçirdik içimizden. Ama olmadı.Sanki biraz daha beklememiz istendi. “Hele bir seçim geçsin” dendi. Sanki bir beklenti oluşturularak, insanların refleksi ölçüldü.
Müzeye çevrildiği 1935 yılından bu yana, tam 11 cumhurbaşkanı gören, ancak hiç birinin döneminde cami olarak açılacağı konusunda bir fikir ve duygu birliğine varılmayan Ayasofya, belki de tarihinde ilk kez bu kadar yakından ve candan bir şekilde cami olarak açılacağı güne yaklaştı.Şuna tüm kalbimle inanıyorum ki; neredeyse herkes, Ayasofya’nın 12. CumhurbaşkanımızRecep Tayyip Erdoğan tarafından cami olarak açılacağına inanıyor.
Aslında seçim öncesi açılsa ne güzel olur. Tam da Cuma günü. Cuma hutbesini Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez verse, ardından cemaate imamlık yapıp Cuma’yı kıldırsa. En ön safta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu, istisnasız tüm bakanlar olsa. Açılışa İslam ülkelerinin devlet başkanları, başbakanları, cumhurbaşkanları, diyanet işleri başkanları çağrılsa. Onlar da o ilk namaz için omuz omuza saf tutsa. Cemaat, avluya taşsa. Sultanahmet Meydanı, Eminönü, Gülhane, Cankurtaran, Çemberlitaş, Ayasofya’nın bu ilk Cuması için saf tutmuş milyonları ağırlasa. Televizyon kanalları bu muhteşem anı, canlı olarak verse. Ülkedeki tüm camilerde imamlar, Ayasofya’nın bu ilk Cumasının sevincini paylaşsa cemaatleri ile… Son yüzyılda görüp göreceğimiz en muhteşem olaya şehitlik etmiş oluruz. Bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, büyüklüğümüzün, asaletimizin en hakiki işareti bu olur. Kimseye hesap verme korkusu duymadan, kimseye şirin görünme kaypaklığına düşmeden olması gereken ama gecikmiş bir işi yerine getirmenin huzurunu duyumsarız. Üzerimizdeki 80 yıllık büyük vebalden kurtuluruz.
Yeni Türkiye’nin, Yeniden Büyük Türkiye’nin, Yeni Bir Dünya idealinin yo