Bugün yeryüzünün bir bölgesinde yaşanan krizler başka bir bölgesine geçmişte olduğundan çok daha çabuk ve etkili sirayet ediyor. Refah içerisinde yaşayan toplumlar, vatandaşlarına insanca yaşama imkânı sunmuş olan ülkeler dışarda yaşanan insani krizlere sessiz ve duyarsız kalsalar da, nihayetinde kendilerini de içerisine alan bir süreçten kaçamıyorlar. Suriye’deki iç savaşın dört yılın sonunda Avrupa’ya yansıması bu gerçeğin bir tezahürüdür.

Ortadoğu’da yaşanan savaşlar, ülkelerin çıkarları doğrultusunda bölgede yürüttüğü politikalar insani krizi tırmandırdı ve tırmandırmaya devam ediyor. 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı, ardından kimi ülkelerin bölgedeki hesapları milyonlarca insanı göç etmeye zorladı. On binlerce insan göç yolunda hayatını kaybetti. İnsanca yaşamak için yollara düşen, kendisi ve ailesi için refah arayan mazlum ve mağdurların bir kısmı Avrupa’ya yöneldi. Bunun neticesinde 2015 yılında Avrupa’ya yoğun bir şeklide mülteci akını yaşandı.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM)’un yaptığı açıklamaya göre; bu yılın başından 4 Kasım tarihine kadar Akdeniz üzerinden Avrupa Birliği’nin farklı ülkelerine gelen mülteci sayısının 100 bin 630 olduğu bildirildi. Yapılan açıklamada bu sayının 2017 yılının ilk on ayında 154 bin 825, 2016 yılının ilk on ayında ise 337 bin 773 olduğu belirtildi. 4 Kasım tarihine kadar 1.989 kişinin Akdeniz’de hayatını kaybettiği de IOM’un paylaştığı bilgiler arasında yer alıyor.

Avrupa’nın farklı ülkelerine yoğun bir şekilde göçmen akının başlaması ile birlikte, Avrupa ülkeleri arasında mültecilerin paylaşılması hususunda hararetli tartışmalar ve anlaşmazlıklar yaşanmıştı. Bu tartışma yoğun mülteci alan Avrupa ülkeleri içinde de yaşandı. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in mülteci politikası kardeş parti ve hükümet ortağı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisi ve aşırı sağ Almanya İçin Alternatif Parti (AfD) tarafından sert şekilde eleştirilmişti. Bugün Almanya’da aşırı sağ partinin yükselişinde, hükümetin mülteci politikalarının olduğu söylemi yaygın. Bunda medyanın payı yadsınamaz. O dönem ve sonrasında Başbakan Merkel o kadar baskı görmüş olacak ki, daha sonra mülteci politikaları hakkında özeleştiri yapmış, 2015 yılının tekrar yaşanmayacağını vurgulayarak “Sığınmacıların ülkelerindeki kaderiyle yeteri kadar ilgilenmedik” demişti.

Gelişmiş ve güçlü ülkeler, dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun, yaşanan insani krizler karşısında çıkar merkezli olmaktan ziyade insani perspektif odaklı politikalar geliştirmiş olsa orta ve uzun vadede doğru olanı yaptıklarını göreceklerdir. Başbakan Merkel’in itirafında bunu görüyoruz. Yeryüzünde yaşanan insani krizlere karşı güçlü ülkeler duyarsız kalır ve gerekli adımları atmazlarsa sıkıntı ve problemler kendilerini de eninde sonunda bulacaktır.

Dün Suriye, bugün Yemen. Yemen’de yaşanan hadiseler binlerce, on binlerce çocuğu, kadını, insanı savaşın ortasında aç ve susuz ölümle yüz yüze getiriyor. Birleşmiş Milletler (BM) Yemen’deki yaşananları dünyanın en ağır insanlık krizi olarak nitelendiriyor. Yemen üzerinden hesap yapan, Yemen üzerinden kapışan, Yemen’deki hadiselere sessiz kalan ülkeler bu dramın müsebbibidirler. Yemen’deki savaş durdurulmaz ise sonuçları çok daha korkunç olacaktır.