Öncelikle “antibiyotik ve antibiyotik direnci nedir?” sorusundan başlayalım. Antibiyotikler, bakteriyel hastalıkları önlemek ve tedavi etmek için kullanılan ilaçlardır. Antibiyotik direnci, bakterilerin ilaçlara dayanıklılık geliştirmek suretiyle tedaviye cevap vermemesidir. Burada direnç geliştiren insan ya da hayvan değildir, bakterilerdir.

Alexander Fleming tarafından 1928’de keşfedilen penisilinin ardından Dünya 1940’ların başında antibiyotikli çağa giriş yaptı. Bu zamana kadar insanlar basit hastalıklardan ve yaralardan hayatını veya uzuvlarını kaybediyorlardı. Antibiyotiklerin keşfiyle birlikte insanoğlu bakterileri yendiğini düşünerek, aslında sınırlı sayıda olan ve yenilerinin keşfi çok zor ve pahalı olan antibiyotikleri hoyratça kullanmaya başladı. Ve halen devam ediyor…

Antibiyotik direnci dünyanın her yerinde tehlikeli derecede yüksek seviyelere ulaşmış durumda. Yeni direnç mekanizmaları küresel olarak ortaya çıkıyor, hızla yayılıyor ve bulaşıcı hastalıkları tedavi etme yeteneğimizi tehdit ediyor.

Dünyanın acilen antibiyotik kullanma ve reçete etme şeklini değiştirmesi gerekiyor…

Yeni ilaçlar geliştirilse bile, davranış şeklimiz değişmeden yeni ilaçların da ömrü çok uzun olamayacak ve antibiyotik direnç, önemli bir tehdit olmaya devam edecektir.

Bu noktada hükümetlerden bireylere, insan hekimlerinden veteriner hekimlere çeşitli sorumluluklar düşmektedir.

Bireysel olarak temizliğe, hijyene dikkat ederek ve güvenilir gıda tüketerek hastalıklardan korunmalıyız. Hekimlerin tavsiyesi doğrultusunda antibiyotik kullanmalı veya kullanmamalıyız.

İnsan ve veteriner hekimleri ise aşılama başta olmak üzere koruyucu hekimlik uygulamalarını öne çıkararak hastalıkları ve hastalıkların yayılmasını önlemeli. Sadece gerektiğinde antibiyotikleri mevcut yönergelere göre reçete etmelidir.

Tabii antibiyotik dirençlilik ile mücadelede en büyük sorumluluk hükümetlere düşmektedir. Küresel ve ülkesel bazda antibiyotik dirençlilikle ilgili eylem planlarının oluşturulması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Küresel olarak çeşitli kuruluşlar tarafından hazırlanmış eylem planları bulunmaktadır. Ancak her ülkenin kendi ulusal strateji planının da bulunması gerekmektedir. Ülkemizde “Ulusal Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Antimikrobiyal Direnç Stratejik Eylem Planı” iki Bakanlığın ve sahsımın da aralarında bulunduğu akademisyenlerin katkılarıyla 2015 yılında oluşturulmuş ancak halen hayata geçirilememiştir.

Ulusal düzeyde bir diğer yapılması gereken ise tarama çalışmaları ve denetimlerdir. Özellikle gıda amacıyla yetiştirilen hayvanlarda antibiyotik kullanımının ve gıdalarda antibiyotik kalıntısının düzenli olarak izlenmesi ve etkin bir şekilde denetlenmesi gerekmektedir.