Arap sokağında Türkiye sevdalıları arasında zaman zaman Ankara’nın özellikle Suriye konusunda yaptığı hatalar konuşulur.

Ne kadar isabetli olduğu bir yana, bu eleştirilerin birçoğu iyi niyetle yapılır.

“Dost acı söyler” bâbından yapılan serzenişlerdir.

Çünkü Türkiye, Arap Baharı sürecinde “karşı devrim” ile tamamen bastırılmak ve yok edilmek istenen özgürlük yürüyüşünün son meşalesidir.

Eleştiride bulunanların çoğunda o son meşalenin de sönmesi için oynanan oyunların başarılı olabileceği korkusu hakim.

Suriye konusunda Ankara’ya yöneltilen eleştirilerden bir kısmı PYD/YPG konusunda yapılan yanlışlar üzerine.

Şöyle diyorlar:

“Türkiye zamanında Suriye’nin kuzeyine müdahale etseydi, şu an iki kantonu birleştirip üçüncüsüne doğru yönelen PYD bu kadar güçlenemeyecekti.

Orada adeta boş bir arazi vardı.

Ankara PYD’nin o arazide kaçak inşaat yapmasını izlemekle yetindi.

Şu an o arazide ruhsatsız inşa edilmiş ve Türkiye’yi tehdit eden kaçak bir yapı var.

Terörist yetiştiren onlarca kamp kuruldu.

Fakat Ankara’nın işi daha zor.

Çünkü devrimin başında yapılması gereken orada bir kaçak yapı inşa edilmesini önlemek idi.

Bugün ise o yapı neredeyse tamamlanmak üzere.

Türkiye şimdi kaçak inşaatı yıkmak ve yeniden yapılmasını engellemek zorunda.

Ayrıca söz konusu kaçak yapı bölgesel ve uluslararası güçler tarafından korunuyor.”

Arap sokağında Suriye ve PYD/YPG konusunda Türkiye’ye yöneltilen bir diğer eleştiri de ilk başlarda PYD’nin muhatap alınmasıyla ilgili.

Salih Müslim ile yapılan görüşmeler biliniyor.

O görüşmelerin amacı ve içeriği ne olursa olsun, PYD’yi meşrulaştırdığı düşünülüyor.

Ankara bugün haklı olarak “PYD eşittir PKK” diyor.

Bu gerçek en başta söylenmeliydi ve Salih Müslim’e PKK lideri muamelesi yapılmalıydı.

Türkiye, Aynu’l Arab / Kobani’de sıkışan PYD/YPG’ye yardım ulaşması için koridor açtı.

PYD/YPG teröristleri Türk hastanelerinde tedavi edildi.

Oysa Aynu’l Arab / Kobani, IŞİD’in elinden başka yollarla da kurtarılabilirdi.

Bir üçüncü eleştiri ise Türkiye’nin Suriye Kürtlerini adeta PYD/YPG’nin eline terk ettiği yönünde.

Kürtleri yıllarca insan yerine koymamış Suriye rejiminin yakın müttefiki PYD/YPG’den nefret eden birçok Kürt grup var.

PYD/YPG’ye karşı o gruplardan biriyle veya birkaçıyla işbirliği yapılabilir.

Daha da olmazsa yepyeni bir grup ortaya çıkarılır ve Türkiye, PYD/YPG’ye karşı o Kürt grubunu sonuna kadar destekler.

Bu şekilde “Suriye Kürtleri eşittir PYD/YPG” dayatması da boşa çıkarılmış olur.

Bu son eleştiriyi Suriyeli bir Kürt Müslümandan bizzat kendim işittim.

Yazının başında da söylediğim gibi eleştirilerin haklılık payı tartışılır.

Fakat Türkiye bölgede her türlü ihtimale karşı hazırlıklı olmalı.

Mutlaka bir B planı, hatta C ve D planları bulunmalı.

Osmanlı sonrası bölgeyi paramparça ederek cetvelle sınırlar çizenler bugün Ortadoğu’da yeni bir Sykes Picot peşindeler.

Bunun elbette farkındayız.

Ama şunları da konuşmak zorundayız:

Türkiye’nin rolü yanlışlığı her fırsatta dile getirilen eski Sykes Picot’yu ne pahasına olursa olsun savunmak mı olmalı?

Sınırların değişmesi kaçınılmaz hale gelecekse, zaten yanlış olanı korumaya çalışmak yerine değişimin bölgenin ve Türkiye’nin aleyhine olmaması için önlem almak gerekmez mi?