Irak’ın kuzeyindeki Duhok kentinde geçen hafta gerçekleştirilen ve sivilleri hedef alan hain saldırının ardından Türkiye aleyhine başlatılan karalama kampanyası ve ithamlar karşısında Ankara’nın sükûnetini ve serinkanlılığını koruması dikkat çekti.
Öncelikle Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan bildiriyle saldırının Türk ordusu tarafından gerçekleştirilmediği net bir şekilde dile getirildi ve Irak hükümetine gerçeklerin ortaya çıkarılması için işbirliği teklif edildi.
Ardından da hem Kuzey Irak’ta hem de Kuzey Suriye’de terör örgütünü hedef alan saldırılar düzenlendi.
Bamerni’deki Türk üssünü hedef alan saldırı girişimi İran yapımı İHA’lar düşürülerek engellendi.
Böylece bir yandan gerginliği tırmandıracak agresif tepkilerden ve açıklamalardan kaçınıldı, diğer yandan da kirli provokasyonun amacına ulaşamayacağı ve terörle mücadeleden asla geri adım atılmayacağı gösterildi.
Ankara’nın suçlamalara sert bir şekilde karşılık vermemesinin en önemli sebebi, Bağdat’la ilişkilerini koruma arzusu.
Türkiye’yi suçlayan ve tehdit eden ses Irak topraklarından gelse de sesin sahibinin başka yerde olduğunun herkes farkında.
Bağdathâli hazırda büyük bir siyasi krizin pençesinde kıvranıyor ve Iraklıların yarına yönelik umutları oldukça zayıf.
Irak’ın bağımsızlığını inşa etmek ve tamamen İran’ın kontrolü altına girmemek için Türkiye’ye ihtiyacı var.
Ayrıca Iraklı yetkililerin ve politikacıların hepsi aynı görüşte değil.
Saldırıda PKK’nın ve Şii milislerin parmağının olduğunu söyleyen, Türkiye’yi Irak’ın egemenliğini ihlal etmekle suçlamadan önce Türkiye’nin milli güvenliğini hedef alan terör örgütünün ve vekâlet savaşı yürüten milis güçlerinin Irak topraklarında ne işi olduğunun sorgulanması gerektiğine dikkat çeken Iraklı liderler var.
Olayın sıcaklığıyla ve aceleyle Türkiye aleyhinde açıklamalarda bulunanlardan bir kısmı da gerçeklerin ortaya çıkmasıyla tavrını gözden geçirerek yanlıştan dönebilir.
Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde İstanbul’da imzalanan vetüm dünyanın takdirini kazanan tahıl anlaşması gibi son derece önemli konularla meşgul.
Kendilerini büyük güç sahibiymiş gibi göstermeye çalışan Iraklı milis gruplarıyla uğraşarak kaybedecek zamanı yok.
İpleri elinde tutan kuklacı yerine üç-beş çapulcu kuklayı muhatap alıp polemiğe girmesi de yanlış olur.
Bununla birlikte Suriye’ye düzenlenmesi planlanan harekatı ve Zengezur Koridoru’nun açılmasını engellemek isteyen, engelleyemese bile Türkiye’ye pahalıya mal olmasını sağlama arzusunda olan İran’ın acem oyunlarına hazırlıklı olmak gerekiyor.
İran rejiminin bir yanda Tahran’da “Erdoğan ve Putin’le el ele verip düşmanlarımıza meydan okuyoruz” mesajı verirken diğer yanda Irak’taki maşalarını Türkiye aleyhine kışkırtması nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuz hakkında umarım yeterince fikir veriyordur.
Türkiye, komşularıyla ve bölge ülkeleriyle çatışma istemiyor.
Herhangi bir anlaşmazlığın Şii-Sünni kavgasına dönüşme ihtimali konusunda da olağanüstü derecede hassas.
Fakat bu tür hassasiyetler gereksiz fobilere dönüşürse İran’ın gerek doğrudan ve gerekse kendisine bağlı Şii milis gruplarını öne sürerek karşımıza çıktığı her yerde tek bir adım dahi ilerleyemeyiz.