Ve DEAŞ, Avrupa sahnesine geri döner.
Viyana’da terör saldırısı gerçekleştirildi. DEAŞ yeniden gündem oldu.
Sahi DEAŞ neydi?
DEAŞ; İslam’ı “terör dini”, Müslümanları ise terörist olarak göstermek, fişlemek, sürmek, göçe zorlamak ve hatta işgaller sürecinde öldürmek için Batı tarafından kurdurulmuş bir terör örgütüdür. Cümle iddialı fakat altı dolu. DEAŞ sofistike bir yapıya sahip. “Şu ülke kurdurdu” demenin ötesinde daha ‘karmaşık ve çeşitli’ bir derin birlikteliğe vurgu yapmalıyız. Şimdiye kadar örgütün pek çok bağlantısı ifşa oldu. Ayrıca bizzat Batılı siyasetçiler tarafından itiraf edildi. Vicdanlı ve ahlaklı olanlarından Batılı fikir insanları pek çok makale yazdı. DEAŞ; Batı’nın ürünüdür, Batı menşelidir.
Sonuçları itibariyle de baktığınızda, örgütün Batı’nın işine yaradığını görmekteyiz.
Suriye DEAŞ bahanesiyle işgal edildi.
Avrupa’da iktidarların canını sıkan Müslüman kişi, DEAŞ damgasıyla içeri alınıyor.
DEAŞ imgesi üzerinden Avrupalılar korkutuluyor ve hukuksuz uygulamalara rıza göstermeleri isteniyor.
***
Peki bu gelişmelerin arka planında ne var? Hikaye bize ne söylüyor?
Şunu net bir şekilde ortaya koyalım.
Avrupa’da gelinen noktada sistem tıkanmıştır.
Değerler bazında; demokrasi normatif olmayan bir uygulamayla pratize ediliyor. Ortadoğu’daki darbeleri alkışladıklarında demokrasi katledildi.
İnsan hakları masalı, mültecilere gösterilen çifte standartlı muameleyle bitirildi.
Ekonomi daralmakta. Avrupa Birliği içine kapandı, dağılma sürecinde.
Avrupa’da deniz bitti.
Seküler yaşam, ruhları beslemiyor. Din anlayışları çöktü. Aile de bitme aşamasında.
Peki Avrupa’nın elinde ne kaldı?
Avrupa’da çanlar çalıyor ve tehlikenin varlığını işaret ediyor.
Ve Avrupa’nın çapsız liderleri bu telaşla yanlış yapmaya başladılar.
Kendi elleriyle yaptıkları putu, yine kendi elleriyle yemeğe başladılar.
Bu yanlış, Avrupa için sonun başlangıcı.
Macron ve benzeri siyasiler şunu gördü; Avrupa’ya göçle gelen milyonlarca Müslüman beklentileri karşılamadı.
Beklentileri; “Müslümanların entegrasyonu” adı altında Müslümanların asimilasyonuydu. Her ne kadar İslam toplumu, yeni nesil gençliğin halini beğenmese de bakıldığında Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, ‘değer’lerini yaşatmaktadırlar. Birincisi; Hristiyanlaşmadılar veya İslam’ı terk edip Ateizm’e yanaşmadılar. Aile kurumu güçlülüğünü koruyor. Aile içinde kuşak çatışmaları olsa da “bağ” sürüyor. Dini bayramlar kutlanıyor, büyüklerin elleri öpülüyor. Göçmenlerin vatanlarıyla ilişkilerindeki güçlü bağlar da zayıflamış değil. Dolayısiyle bir zamanlar Almanya’nın, Türkleri çalışması için davet ettiğindeki uzun vadeli beklenti, sükut-u hayal oldu. Avrupa’nın beyaz Batılılarının sinir uçlarına dokunan başka bir husus da; Müslümanların, Türklerin artık beyaz yakalı işlerde de başarılı olmalarıdır. Hem sınıf atlayan hem de değerlerini yaşatan Müslüman profil, Avrupa için büyük tehlikedir.
Daralan ekonomik sistem içinde, farklılıklar istenmiyor. Pasta küçülüyor ve “pasta sadece Batılı olanın hakkıdır.”
DEAŞ; “git” demenin özetidir.
***
Peki Avrupalı Müslümanlar gidecek mi?
Hiç sanmıyorum. Üç hatta dördüncü nesil, düzenlerini kurmuşlar, orada doğmuş, orada büyümüş, iş-güç sahibi olmuşlar… Çekip gitmek yerine, mücadele edeceklerini düşünüyorum.
Fakat şu gerçeği ifade etmeli. Batının kurgusu çok iyi fakat uzun vadeli bakıldığında; eksik.
DEAŞ başarılı ve işe yarayan bir terör örgütüdür. Kısa ve orta vadede zalim ve sömürgeci Batılının işini görmekte. Fakat uzun vadede öyle bir son bekliyor ki Batıyı, bu ateş Avrupa’yı kökünden sarsabilir.
DEAŞ, ırkçılığı tetiklemekte. İslam karşıtlığını tetiklemekte. Nefreti, kini büyütmekte.
Irkçılık artık ten rengi üzerinden değil, kültür ve din ayrımcılığı üzerinden yapılıyor.
Peki bunun sonuçları ne olacak?
Avrupa toplumu nezdinde sürpriz sonuçlar doğabilir.
Avrupa’da şu an camilere müdahale var. İslam Peygamberi’ne (sav) hakaret var. Başörtüsüne dil uzatılıyor. Sivil toplum kuruluşları, dernekler kapatılıyor. Müslüman vatandaşlar bıçaklanıyor. Bu zulüm silsilesi giderek yaygınlaşacak ve kurumsallaşacak gibi görünüyor. Oluşacak bu kötü atmosfer, Avrupa’da huzur bırakmayacak. Irkçı faşist zihniyet hortlamaya başladı. Fakat bunun yanında vicdanlı ve sağ duyulu Avrupalılar da var. Bu kesim yapılan haksızlığa rıza göstermeyeceklerdir. İnsanlar İslam’ı merak ediyor, araştırıyor ve mensubiyetine giriyor.
Tarih bize zulüm ile payidar olunmayacağını söylüyor.
Hak ile Batılın mücadelesi kadim bir mücadeledir.
Bize düşen ise Hakkın safında yer almak.