Almanya’nın Bavyera eyaletinde geçtiğimiz hafta yapılan eyalet meclisi seçimlerinde sürpriz sonuçlar ortaya çıktı. 1957 yılından bu yana eyalette iktidarını ve gücünü koruyan Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisi bir önceki seçimde aldığı oya oranla yüzde 12’lik bir düşüş gösterdi ve ve tek başına hükümeti kurma avantajını yitirdi. Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 10’luk bir düşüşle seçimde hezimet yaşayan ikinci parti konumuna düştü. Seçimin galipleri ise ilk defa katıldığı seçimde yüzde 11’lik oy alan sağ populist Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi ve yaklaşık yüzde 10’luk bir artış gösteren Yeşiller partisi oldu. İlk defa meclise giren AfD aşırı ve dışlayıcı söylemlerini eyalet meclis kürsüsünden dillendirecek artık.
Yalnızca Bavyera eyaletinde teşkilatlanan ve seçimlere giren CSU, federal seçimlerde Başbakan Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi ile ortak hareket ediyor. Bu sebeple CDU bu eyalette seçimlere girmiyor. Bu birlikteliğe ve ortak harekete rağmen iki partinin ayrı düştüğü noktalar da var. Mülteci politikası ve Müslümanların Almanya’nın bir parçası olup olmadığı konusu bunlardan öne çıkanları. CSU lideri ve Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer Başbakan Merkel’in 2015 yılındaki bir milyona yakın mültecinin ülkeye girişine izin veren politikasını sert bir şekilde eleştirmişti. CSU lideri Seehofer’ın “İslam Almanya’ya ait değildir” sözüne Başbakan Merkel “Müslümanlar da Almanya’ya ait ve böylece dinleri olan İslam da” diye karşılık vermişti.
Almanya’ya 2015 yılında yoğun bir şekilde başlayan mülteci akını, aşırı sağ popülist söylemleri daha da güçlendirdi. Bu sebeple; Almanya için Alternatif Partisi (AfD) 2013 yılında kurulmasına rağmen ırkçı, yabancı ve İslam düşmanlığı söylemleri ile kısa sürede gerek eyalet meclis seçimlerinde, gerekse federeal seçimlerde büyük çıkış yakaladı. Ülkeye mültecilerin yoğun bir şekilde geldiği dönemde başlatılan “Hoşgeldin” kampanyasına sert bir şekilde karşı çıkan AfD, mülteciler ve İslam karşıtlığı üzerinden politikalarını artırarak sürdüyor. Mülteciler ile ilgili ülkede oluşan her bir olumsuz olay ırkçı söylemlere sahip partinin gücünü artırıyor. Basında mültecilerle ilgili çıkan her bir olumsuz haber nefret söylemini artırıcı etki yapıyor.
2016 yılbaşısında Köln Merkez Tren İstasyonu yakınlarında, göçmen gençlerin taciz ve gasp olaylarında bulunduğuna dair iddiaların basında yoğun yer alması göçmenlere yönelik önyargıyı artırdı. Yine; Tunus asıllı Anis Amri’nin 2016 yıl sonu Berlin’de Noel pazarına tırla girmesi sonucu 12 kişinin ölümü ile sonuçlanan olayı mültecilere ve Müslümanlara yönelik nefret söylemlerinin artmasını sağladı. Bütün bu olaylar kamuoyunda AfD’nin yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı ve göçmenlere yönelik nefret söyleminde haklı olduğu yargısını güçlendirdi.
Ve yaşanan son olay. Geçtiğimiz salı günü Köln Merkez Tren İstasyonu’nda yaşanan rehin alma olayının arkasındaki kişinin 55 yaşlarında, ülkeye mülteci akını ile giriş yapmış Suriyeli bir mülteci olduğu açıklandı. Bu tür olaylar ırkçı ve yabancı düşmanlığı üzerinden siyaset kuran AfD’nin ekmeğine yağ sürüyor. Bu tür gelişmeler aşırı popülist söylemlere güç katarken, ülkede yaşayan mültecilerin, azınlıkların ve Müslümanlar’ın yaşamlarını da olumsuz etkiliyor.