Bu konuda en çok gâfil olan ne yazık ki insanoğludur. Hem de “en güzel şekilde yaratılmış varlık olan” insan… Denilir ki;
-Allah’ı (cc) en çok zikredenler, cansız varlıklardır. Sonra bitkiler, sonra da hayvanlar. En az zikredenler ise insanlardır.
Düşünebiliyor musunuz? En güzel şekilde yaratılan insanın durumunu? Aklı olan, konuşabilen, dinleyip algılayabilen, anladığını anlatabilen, zararını ve kârını hesap eden insan! En az zikreden ve en gâfil olan…
Ama gerçek akıllılar, dünyadayken âhiretini kazanan insanlardır. Bu konuda Peygamberimiz (sas) şöyle buyurur:
“-Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz, nefsini hevasına tabi kılan ve Allah’tan batıl şeyler arzu edendir.” (İbn Mâce, Sünen, zühd 31.)
Düşünmek lâzım kardeşlerim! Evet, çok düşünmek! Bizden evvel binlerce nesil gelip geçmiş. Onlardan kimler kalmış şu dünyada? Hani kendi dedelerimiz, ninelerimiz, kardeşlerimiz? Nice varlıklılar yok muydu onlar içinde? Neden bırakıp gittiler varlık ve debdebelerini? Hem niçin ölüp toprağa girdiler?
Bu soruların sonu gelmez. Ancak inanan kişiler bütün bunlara îmanının doğrultusunda cevap verir ve kul olmak gereğini bir kat daha anlar. Kulluk sırrına ulaşmış olurlar.
Gerçek bu değil mi? Kimsenin sahiplenemediği ve ebedî kalamadığı şu dünyaya rağbet değer mi? Ne kazandırır insana? Diyelim ki altmış yıllık lüks bir hayat… Ya sonucu? O hayat nasıl olsa bitecek ve O’na dönülecek. İşte asıl mesele bundan sonra değil mi?
Soracak O, ne yaptın diye? Ömrü ve nimetleri nasıl harcadın diye?
Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Kıyamet günü (dört şeyden) sual edilmedikçe, kulun ayakları (Rabbinin huzurundan) ayrılamaz:
-Ömrünü nerede harcadığından,
-Ne öğrenip ne amelde bulunduğundan,
-Malını nereden kazandığından ve nereye harcadığından,
-Vücudunu nerede çürüttüğünden.” (Tirmizî, Sünen, sıfetü’l-kıyame 1.)
Evet, O kıyamet ve hesap gününün de sahibidir. O gün O’ndan başka hiç kimse söz sahibi değildir. Artık irade-i cüz’iyye bitmiş, imtihan âlemi sona ermiş ve herkes yaptığının hesabını verecektir:
“Onlar Allah’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O’nun tasarrufundadır. Gökler O’nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (39 Zümer 67.)
Bütün bu gerçekler karşısında insanın yapması gereken en akıllıca iş, pek tabiidir ki O yüceler yücesi Allah (c.c.)’a ibadet yapmaktır. O’nun emir ve yasaklarına sarılmak, O’nun rızasını kazanma gayreti içerisinde olmaktır.
Şu insanoğlu! Eşsiz bir güzellikte yaratılan bu insanın şayet bir yaratılış gâyesi olmasa, Yüce Yaratıcı neden bu kadar değer versin ki? O zaman insanın bitkiler ve hayvanlardan ne farkı olabilir? Sonunda onlar da toprak, kendisi de toprak olacaksa! Cenab-ı Hakk’ın onlardan kat kat fazlasıyla geniş ve güzel bir donanım içerisinde yarattığı insanın, mutlaka onlardan çok fazla olan bir mes’uliyeti olmalıdır. Kaldı ki, bütün varlıklar insan için yaratılmış ve insanoğlunun hizmetine verilmiştir.
Doğan güneş, yağan yağmur öncelikle bitkiler ve hayvanlar için sanılır belki. Fakat sonuçta onların da insan için var olduğunu ve insana hizmet ettiğini düşünecek olursak, o zaman bu gerçek daha açık bir şekilde anlaşılacaktır. Kur’an bu gerçeğe şöyle işaret eder:
“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah’ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.” (16 Nahl 12.)
Ölümden sonra Diriliş
Biliyoruz ki; şu dünya hayatında aldatan zalim insanlar ve aldanan nice mazlumlar vardır. Dövülen, işkence edilen, malı, evlâdı, vatanı elinden alınan insanlar var. Şayet yeni bir yaratılış olmayacak ve sonuçta da âhiret alemi düşünülmeyecek olursa, o haksızlığa uğrayan insanların hakları ne olacak? O gözyaşları, o acılar nerede dinecek ve insanlar bunların karşılığını nasıl bulacak?
İşte bu ve daha nice gerçekler için diriliş vardır, hesap vardır ve sonuç vardır. Âhireti inkâr, aklen bile uygun ve mümkün değildir. Bütün insanlar diriltilecek ve herkes hesap verecektir. Ama onun ilmi çok gizlidir. İnkâr edenlere verilen cevaplar ise, ne kadar da düşündürücüdür:
“Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye neredeyse onu (kendimden) gizleyeceğim. Ona inanmayan ve nefsinin arzularına uyan kimseler sakın seni ondan (kıyamete inanmaktan) alıkoymasın; sonra mahvolursun!” (20 Tahâ 15-16.)
“İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).” (34 Sebe 3.)
Allah (c.c.) insana yaratılışını hatırlatır da onu gerçeği kavramaya yöneltir:
“İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.
Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyor.
İlk defa yoktan var eden kimdi acaba? İşte O yeniden yaratacak:
De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.” (36 Yasin 77-79.)
“Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık. Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar.” (37 Saffât 11-12.)
Hz. Ali (ra) bir hitabesinde şunları söyler:
“Ey Allah’ın kulları! Size güzel misaller veren, ecelinizi tayin eden Allah’a muhalefetten sakınmanızı tavsiye ederim. Allah sizlere, istediğinizi dinleyebilen kulaklar, gözler ve gelecek çeşitli felâketleri sezen kalp vermiştir. Allah sizleri boş yere yaratmadı. Sizi başıboş olarak da bırakacak değil! O size güzel nimetler ikram etti, bol bol yardım etti. Sizin her yaptığınızı tescil ediyor. İyi ve kötü günlerinizde size yardım etti.
Ey Allah’ın kulları! Allah’a muhalefetten sakınınız! Yapacağınız işlerde azimli olunuz. İhtiyaç ve isteklerin son bulacağı ölüme iyi ameller yaparak hazırlanınız. Çünkü dünya nimetleri geçicidir. Onun felâketlerinden emin olunamaz. Aldatıcıdır. Zayıf bir gölge ve yıkılmaya yüz tutmuş bir dayanaktır. Arzu ve emelleri yorarak helâk eder.
Ey Allah’ın kulları! Alçak gönüllü, mütevazı olun. Allah korkusundan dünya değiştiren kullar gibi siz de muhalefetten sakınınız. Onlar sakındırdıklarından çekinirler, korkarlar, iyiliği istemekte acele ederler, tehlikelerden kaçarak kurtulurlar. Onlar âhiret için iyi ameller yaparlar, azıklarını hazırlayarak giderler.
İntikam alıcı ve ileriyi en iyi gören olarak Allah kâfîdir. Davacı ve delil olarak amel defterleri kifâyet eder. İyiliklerin mükâfatı olarak cennet, kötülüklere karşı ceza olarak da cehennem kâfîdir. Kendim ve sizler için Allah’tan af dilerim” (Altın Öğütler, Erkam yay., İstanbul 1992, s. 244-245.)
Evet, doğru söylemiş ve ne güzel demiş!