Dostluğun anahtarı, güvendir. Zor ama asil olan bu duyguyu bir kalbe yüklediğinizde, son nefese kadar orada misafir kalırsınız. Vefa adlı yolda ruhun, ruha temasıdır dostluk.

Hızlı yaşam kirliliği, menfaat cephesininim cazipliği, insanlık çizgisini silerek; yapmacık, arsız, onursuz bir kişiliğe yelken açtırır. Sahte dünyaların sahteliğini yaşatmak için, mücadele verenler öz benliğini yitirmiş, kendine sağır insanlardır. Oysa köklü bir dostluğun temelinde, temiz bir niyet vardır. Bu dostların muhabbeti ahirete kadar devam eder. Kalp, bir kalbe bağlandıysa o huzuru, ruhunda hissediyor ve yaşıyorsa, hiçbir güç o akışı engelleyemez. ’ Dost, onunla birlikteyken olduğun gibi görünebileceğin, ruhun gizlerini anlatabileceğin biridir. Onunla birlikteyken kendini korumaya gerek yoktur.’ Diyen Rousseau, insan, toplum ve hakikat çağrışımını etkili bir şekilde işlemiştir. Ruhların birbirinde olgunlaşması ile başlar manevi iklim. Teslimiyetin verdiği haz ile bütünleşen kalplere ikramdır, dostluk makamı… İbrahim, kalbini teslim ettiği aşkta, güven ile var oluşun hazzındadır. Ateşe atılırken Cebrail in yardımını kabul etmez. Ve Allah u Teâlâ İbrahim’e

Halilim ( dostum) diye hitap eder. İbrahim’ in titizliğini arıyor kalp dostlukta. Maddi âlemin her gün cezbedici güzellikleri ile kuşandığı, çıkar ilişkileri için, iyiliğin dahi kullanıldığı çağda; bir İbrahim dostluğu değiyorsa ruha, bu nimetim kıymeti bilinmeli. Bunu muhafaza için, dünya içinde bir dünya olmalı dostlar birbirine. Öfke, şüphe ve gurur ile dostluk tüketiliyorsa bu kalbin, kalbe eziyetinden başka bir şey değildir… Oysaki kalıcı değiliz yaşadığımız yerde. Buna rağmen bu hazzı neden sığdıramıyoruz ki ruha diye düşündük mü hiç. Bir enaniyet lafzına mı yama oluyor ruhumuz. Umudun yitirildiği, çevredeki herkesin ayağının kayması için uğraştığı, emeksiz makam ve rızık için, insanın birbirini harcadığı, vefa duygusunun yok olduğu bir zamanda dost; hep ümit ile senin yanındaysa, elini uzatıp düşmene izin vermiyorsa ‘lütfen o dostu bırakmayın.’ Sizden gitmesine izin vermeyin. Eski dostluğu eski huzuru arayan bizler, bazen derin iç çekişlerle, ah çocukluğum diyerek, o anlardaki masumiyet şeridini defalarca gözden geçiririz. Modern dünyada kendimizi hızlı tüketmek için o masumiyeti bile bile yok ettiğimizin farkında değiliz. Geriye kuru bir özlem kaldı insanlık halimize. Oysa dostluk duygusunun verdiği inançla büyüdük, olgunlaştık. Kentteki dostluk dünyamız; mahalle, komşuluk ve iş yeri uyumundan ibaret. Bu iletişimin adına dostluk diyoruz. Ötesi eskide kaldı çünkü. Bizi biz olduğumuz için seven, değer veren, yanımızda olan, evet nefesi paylaştığımız, gözlerimiz ile konuştuğumuz dostlarımız var mı yanımızda. Yoksa bulunduğumuz makam için etrafımızda pervane olan kalabalıklar mı var. Ve biz o kalabalığa aldanıp, mutluluk nutku veriyoruz. Bugünün penceresine, Refik Halid Karay’ın “Hülasa insan her şeye benzeyebilir; bazen insana bile” sözünü bırakıyorum. Dostluğa emanetsiniz. Selamlar.