“Ev, huzurun kaynağıdır değil mi? İnsan dışarıda çalışır yorulur, evinde dinlenir. Çalışma ortamında ve işleyiş içinde oluşan gerginliğini, evinde eşiyle ve çocuklarıyla buluşunca atar. Ev; insanın kavuşmayı özlediği sevdiklerinin yanıdır. Sığındığı limandır. Ağız tadıyla yemek yediği, doyduğu, şükrünün arttığı, gözün gönlün huzur ve sükûna kavuştuğu yerdir. Ya da olmalı. Fakat bizim evimiz ne yazık ki bunun tam tersi. Evliliğimizin sadece ilk birkaç ayı huzurluyduk. Ondan sonrası sürekli bir tartışma ve huzursuzluk içinde geçti, halâda öyle. Sebebi ise; ne yaparsam yapayım eşim asla mutlu olmuyor, her şeyden şikâyet üretiyor. Kendi aklını kullanmayı bilmiyor, annesinin aklı olmadan hareket edemiyor. Eşimin her şeyi bildiğini iddia eden bir annesi ve evlenmemiş bir ablası var, eşimi onlar yönetiyor. Her gün istisnasız üç-dört saatleri telefonda geçiyor. Onlar ne derse onları uyguluyor, benim sözlerimi bile onlara danışıyor. Onlar da çoğunlukla kendi görüşlerine göre yönlendiriyorlar. Ben bir şey istiyorum, onlar bir şey istiyor ve sonuçta onların dediği oluyor.
Akşam eve geldiğimde daha kapıdan girer girmez şikâyet ve mutsuzluk yağmurları başlıyor. En ufak bir aksama bile eşim için mutsuzluk sebebi. Bunu düzeltebilmek amacıyla kaç kere eşimle ve ailesiyle konuşmaya çalıştım, fayda etmedi. Aile danışmanına gidelim dedim, ona da yanaşmıyor. Bir ara eşim, ‘Çocukken anneme itiraz etmeye cesaret edemezdik, annem babamı bile dinlemezdi” demişti. Şimdi de eşim beni hiçe sayarak, annesinin kopyası gibi davranıyor. Ben artık bıktım ve çok bunaldım.”
Aile; çocukların hayat boyu kullanacakları doğru bir anlayış, alışkanlıklar ve yaşama biçiminin kazandırıldığı çıraklık okuludur. Bunların en önemlisi de aklını geliştirme ve düşünme becerisidir. Bu örnekte anne ve abla; kızlarına, kendi düzenini kurup, eşiyle güzel bir uyumu yakalaması için rehberlik etmek yerine, kendilerine göre yöneterek, ciddi zarar veriyorlar. Burada sığ bir anlayışın, bilmeden yaşamanın derin bir yansımasını görmekteyiz. Kızlarının aklını kullanmasını öğretmedikleri gibi, fırsat da vermiyorlar. Beyefendi açısından baktığımızda; elbette bu tarz bir hayat insanı bunaltabilir, fakat eve geç gelmenin de ayrı bir faturası çıkabilir. Her durumu daha iyiye götürecek formüller mutlaka vardır. Evin erkeği bunları aramalı ve bulmaya çalışmalı. Bir aile danışmanına önce eşler, sonra aile bireyleri ile birlikte gidilmeli ve bu tarzın aile sistemini nasıl etkilediği ortaya çıkmalı. Eşi ve ailesiyle gidilemese bile, tek başına danışmanlık alınmalı ve daha iyi olmak için nasıl davranılması gerektiği öğrenilmeli.
Bu arada anne hanımefendi; sınırlarınızın dışına çıkarsanız, sınır ihlâli yapmış olursunuz. Kendi ailenizi anaerkil olarak yönetmeniz, ailenize zaten yeteri kadar zarar vermiş. Anne olmanız, kızınızın ailesini de bu şekilde yönetme hakkını size vermez. Kızınız kendi iradesiyle hareket edemiyor, bir şahsiyet olarak varlık gösteremiyor. Ailede kendinize bağımlı yaptığınız kızınızı hâlâ bağımlı yaşatmaya devam ediyorsunuz ve mutlu olmasını engelliyorsunuz, farkında mısınız? Lütfen şu soruyu düşünür müsünüz; bu müdahaleleri kızınızın iyiliği için mi yapıyorsunuz yoksa kendi otoritenizin sürdürülmesine duyduğunuz ihtiyaçtan dolayı mı?