Gazetemizin birinci yıl etkinlikleri vesilesiyle gittiğimiz Akçakale’de çok önemli tecrübeler edindim doğrusu. Esasen bu durum geleceğe ilişkin vizyonum hakkında yeni planlar yapmama vesile oldu.. Nur olsun Ali Yıldız patron ağabeyimiz..

Akçakale çadır kentlerine çok yakın olduğu için bir gece konaklamak üzere, Harran Kaymakamlığına ait muhteşem Kümbet Otel’e geldiğimizde kadim kıllığım üzerimdeydi ve ”zinhar kendi başıma kalırım, başka da kalmam, bu bir prensip meselesidir” dediğimde organizasyonu yapan kardeşlerimizin yüz ifadelerini görmeliydiniz… ? ?  Allah onlardan razı olsun…

İşte bu kıllık derecesinde arkadaşlarına kaprisler yapan adam, bir sonraki gün Suriyeli çocuklarla buluştuğunda bambaşka bir moda geçti. Ne monşerliği kaldı, ne de bir gece önceki aristokratlık kokan artistliği…

Orada ve hemen çocuklarla yeni bir dünya kurduk… Bir elimiz Rabia, diğer elimiz zafer işaretleriyle kaynaşıp kucaklaştık. Benim muhteşem evlatlarım… Hepsiyle temas kurmaya çalıştım, ruhlarına, çocukluklarına dokundum… Öylesine bir olup kaynaştık ki, aramızda yaş farkı kalmadı. Ben ki elli yaşındayım, yüzlerce çocuk içerisinde bizim coşkumuza katılmayan yüzü asık 5 yaşında bir kız çocuğu gördüm ve başını okşayarak Arapça “yavrucuğum sen neden bizimle birlikte eğlemiyorsun” dediğimde, kendisine gösterilen ilginin şevkiyle yüz ifadesi tam bir mutluluğa dönüşerek çocuksu bir Arapçayla ve bir eliyle Rabia diğer eliyle zafer işareti yaparak ”Eşşeb yuriyd isgataen nizam” sloganları atmaya başladı…

Bu kaynaşmalarımıza tanık olan bazı dostlarımız ”Üstad buradan milletvekili adaylığını koy, kesin kazanırsın” dediler. Ben de; ”Eyvallah,  Türkçe’de öğrenen bu çocuklara yatırım yapıyorum zaten… Muhtemelen hepsi Türkiye vatandaşı da olacaklar gelecek bir kaç yıl içerisinde, ben de o zaman gelip buradan aday olurum” dedim kahkalar atarak… Araçlarımıza gidinceye kadar peşimizden ayrılmayan ve güvenliğin de bir şey yapamadığı bu çocuklarımıza sadece ”Min şufek ya evladuna el ehıbba’, u’du ila buyutikum” dedim.. Ancak bu veda sözlerim kafi gelmedi. Çok sevilmişiz meğer, kendimi bir an fareli köyün kavalcısı gibi hissettim.. Sonra Türkçe,” yavrularım hadi dönün kampınıza, hadi hadi” derken kullandığım vücut dili etkisiyle bu çocuklar sevinç ve hüzün dolu gülücüklerle kaderlerine razı olarak kampın güvenlik güçleri gözetiminde çadırlarına geri döndüler..

Biz de hüzün dolu mutluluklarla onlara veda ederken, konforlu yaşamlarımızı sürdürmek üzere evlerimize geri döndük. Can evlatlarımız bizleri bekliyorlardı zira.. Sabah arabamızla okula bırakmamız gerekiyordu.

Diğer yandan Suriyeli muhacirler için duyduğumuz üzüntüleri dile getirmek üzere gazete köşelerimizde afilli makaleler de yazmak usüldendi..

Yazdık işte…

Selam ve dualar