Bugün yayımlanması için yazdığım yazı, Başbakan Binali Yıldırım’ın “Asya Parlamenter Asamblesi” toplantısında yaptığı konuşmanın tahlili üzerineydi. Geçtiğimiz yıl 30 Kasım’da İstanbul’da yapılan “NATO Parlamenter Asamblesi” toplantısında kullanılan ifadelerin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, aynı yerde bu sefer “Asya Parlamenter Asamblesi” yapılması benim açımdan önemliydi. Kimine göre petrol, kimine göre armagedon, kimine göre Evanjelistler’in kıyamet arayışı, kimine göre medeniyetler savaşı, kimine göre ise dinler savaşı olan yeni dünya dengesinin ne yöne gideceği üzerine bir tahlil yazmıştım. Yazıda, ABD’de gerçekleştirilen “NATO Parlamenter Asamblesi” toplantısına, Ortadoğu Forumu Başkanı Daniel Pipes’ın katakulli yaparak Fetullahçı terörist Emre Çelik’i içeri alması meselesi ve bugün gelinen noktada bütün bu fotoğrafın ne anlama geldiğini izah etmeye çalışmıştım. Yazı bitti, şöyle düşündüm: “Niye hâlâ asamble diyoruz da konsey, meclis, kurul falan demiyoruz?” Vardır bir hikmeti bilenleri bilir diye sustum. Sustum çünkü; bu zamanda yani herkesin her şeyi en iyice ayrıntısına kadar bildiği tuhaf bir çağda susarak izlemek, ahiretimiz için daha hayırlı olabilir. Artık herkes her şeyi zaten biliyor, akşama kadar sosyal medyada her şeyin aslını yazan, dünyada olan biten her şeyi bilen, hakikatin tamamına vakıf olan insanlara ne anlatabilirim ki? O yüzen o yazıyı çöpe atıyorum ve geçtiğimiz günlerde yazı işlerinde yaşanan bir olayı aktarmanın daha faydalı olacağını düşünüyorum…
14 Kasım
Öğlen ezanı daha yeni okunduğu vakitlerde Emre Şentürk elinde bir haberle odama geldi. “Ağabey, Libya’da köle pazarı kurmuşlar, insan satıyorlar” dedi. Korkunç; köle pazarı ne demek, insan satmak ne demek, insanın aklı hemen kavramıyor bile. Haberin kaynağı ne? Gazetecilerin dedikodu yaptığı WhatsApp kuyularından, affedersiniz gruplarından biri. Cep telefonuyla çekilmiş bir video. Nereden almışlar bu videoyu. Üçüncü sınıf bir Fransız haber sitesinden. Fransızlar, köleliğe üzülmüşler öyle mi? Yalanın en leş hali nedir, diye sorsalar; herhalde, “Bir Fransız’ın, herhangi bir Fransız’ın köleliğe karşı olduğudur” derim. Ama haber yapmamız lazım, birinci sayfaya koymamız lazım, sesimiz en çok ne kadar çıkıyorsa o kadar bağırmamız lazım; eğer bu olay gerçekse dünyanın bütün Müslümanlar’ının buna itiraz etmesi lazım. Ben güzellik yarışmalarını bile, kadınların soyundurulup fiyatlandırıldığı post-modern köle pazarı olarak görüp isyan ediyorum; buna mı karşı gelmeyeceğim? Hadi işleyelim bu haberi derken haberin daha ilk sayfasını kaldırır kaldırmaz altından leş gibi Avrupa kokusu gelmeye başladı. Fildişi Sahilleri’nde madenlerde çalışan Fransız hükümetinin kölesi kadınların rahimlerini alan Fransa, köleliğe karşı falan gelmez. Bana kimse bunu inandıramaz. Orhan Pekçetin’le haberi konuşmaya başladık. Olabilir mi gerçekten; ne yapmalıyız diye düşünürken Libya ilgisi olan, Libya’da olan bir kişiye telefondan mesaj atıp “Nedir bu olay” diye sorduk. Saatler akşama vardığında şahsi kanaatimle, risk alarak “Yalanlayamıyoruz ama haberi girersek şimdi adını koyamadığımız bir Avrupalı sömürgecinin ekmeğine yağ sürebiliriz. Bu haber, aslı ortaya çıkana kadar yok hükmündedir” diyerek haberi çöpe attık.
15 Kasım
Medya yıkılıyor. Libya’da köle pazarı, Libya’da insanlar satılıyor, Libya’da köle pazarı rezaleti… Haber bültenlerinde “Beni sattılar” diye konuşan siyahi gençler boy gösteriyor. CNN sunucuları kendine hakim olamıyor, “Bu zamanda böyle şey mi olur” diyerek, “tanrım kendimi tutamıyorum neredeyse söveceğim” rolleri kesiliyor, ortalık girdi birbirine. İşin kötü tarafı şu, haber bir tek bizde yok. Öte yandan dış basında ise durum daha felaket, “Görün görün bu Müslümanlar ne kötü, hele bu Araplar ne rezil” propagandalarını tutabilene aşk olsun.
20 Kasım
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de kendini tutamayan hümanistlerin başı olarak açıklama yapıyor. “Dehşet verici” diyor, suçluların derhal bulunarak adalete teslim edilmesini isteyip, “Köleliğin dünyamızda yeri yok ve bu, korkunç insan hakları iddiaları insanlığa karşı suç teşkil ediyor.” diye açıklama yayınlıyor.
22 Kasım
Meselenin aslı ortaya çıkıyor. Bu mevzu yıllardır ısıtılıp ısıtılıp satılan temcit pilavıymış meğerse. Burkina Fasolu âlim Ali Ganemi, Libya’daki köle ticareti iddialarına ilişkin, Batılı güçlerin bu olayı Araplar ile Afrikalılar’ın arasını açmak için fırsat olarak kullandığını belirterek, “Maksatları Araplar ve Afrikalılar arasına nefret tohumları ekmek.” dedi. Afrika’da yükselen İslam; Çin, Fransa, İngiltere’nin en büyük dertlerinden biri. Üstelik bu yayılan İslam’ın Sünni olması İran’ı da Avrupa’yla birlikte aynı derde gark ediyor.
Şahsi kanaatim şudur; birkaç gün sonra Hariri’yi tamamen ağırlamaya hazırlanan Fransa’nın ve İran’ın Libya planı için adım attıklarını anlıyoruz. Zaten “Ne kadar da insancıl ne kadar da hümanist solcu” diye cilalanan Macron, olsa olsa köleliğe karşı mücadele için savaşır. Başka ne diyecekler ki?
Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var; işçi hakkı, insan hakkı, kadın hakkı gibi çerçeve değerleri, Veda Hutbesi gibi bu cihanın en büyük uyarısına muhatap olan Müslümanlar olarak, Allah’ı inkar eden ateistlerin eline bırakmış olmamızdan anlıyoruz ki; bu gavurlar bizi daha çook, işçiyi, kadını, çocuğu, ağacı istismar ederek döverler. Boşuna ağlamasın kimse…