Sosyal medya adaletin bir parçası olmaya başladı. Aslında bu durum hukuk tarihi açsından yeni bir şey değil. Seçilmiş jüriler, halk jürileri, kamuoyu baskısı, medya gibi faktörler milattan öncesine varan tarihten beri bir şekilde adaletin parçası oluyorlar. (İlk jüri M.Ö 470) Halk, davaların bir parçasıdır, değildir, Jüri olsa bile adı üzerinde (Fransızca) yeminlilerden oluşmalıdır derken onlarca tez ve iddia var. Bunu tartışmak, eleştirmek ya da desteklemek hukuk felsefesinin alanı. Ancak tam burada sosyal medyanın aldığı yeni pozisyonu irdelemek zorundayız çünkü karşımızda bir sorunlar bütünü olabilir ve bu ürkütücü yuvarlanma hali telafisi imkânsız zararlara sebep olacaktır.
Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada artık insanlar “Eğer sosyal medyada gündem olursa adalet sağlanır, eğer gündem olmazsa adalet yerini bulmaz” düşüncesindeler. Türkiye’ye baktığımızda bu düşüncenin hızla yayılıp karşılık bulmaması için hiçbir sebep yok. “Önce serbest bırakıldı, sosyal medyadan tepki gelince yeniden gözaltına alındı” haberlerinin sayısı hiçte az değil. Birinci derece mahkemelerin kararları sosyal medyada hem olay hem de hukuki yönden değerlendiriliyor. Hal böyle olunca sosyal medya devlet eliyle istinaf mahkemeleri haline gelmiş oluyor. Temyize gider gibi sosyal medyaya mesaj yazıyor insanlar.
BÜYÜK HATTA BAZILARI TRAJİK HATALARA DİKKAT
Sosyal medyada adalet aramak, tepki vermek derken birbiri ardına yapılan büyük hatta bazıları trajik hatalara dikkat etmeliyiz. “Serbest kaldı” haberlerinin bazıları aslında serbest kalma değil mesela. Gözaltına alınan şüpheliler mahkemeye sevk edilemeden sağlık kontrolü için hastaneye götürülüyor. Bu sebeple karakoldan çıkarılan şüpheliler sosyal medyada defalarca “Serbest bırakıldı” diyerek olay oldular. Yalan hızla yayılıyor, savcılık ve Emniyet açıklamalar yapıyor ama doğru kimsenin umurunda olmuyor. Tam bunun karşısında ise gerçekten serbest kalıp sonra sosyal medyadan tepki gelince yeniden gözaltına alınan hatta yeniden tutuklanan onlarca haber de yok değil.
“Sosyal Medya Mahkemeleri”nin trajik zararlarından biri de mağdurları ikinci kez mağdur etmesi. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Koruyucu ve Önleyici Hizmetler Başkanı yani konunun tam muhatabı Olgun Gündüz bu meseleye şöyle dikkat çekiyor:
“Çocuğa yönelik şiddet, ihmal ve istismar vakalarını içeren görüntülerin sosyal medyada dolaşıma girmesi çocuğun ve ailesinin zarar görmesine ve izleyenler üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmektedir, bu sebeple içerikleri paylaşmak yerine sorumlu kurumlara bildirmek yeterlidir.”
Tam tamına haklı ve yerinde olan bu uyarının maalesef kamuoyunda karşılık bulması artık biraz zor. Çünkü insanlar (bende dahil) gündem olmayan davlarla kimsenin ilgilenmediğini zannediyor. Bu trajik bir zandır. Bu zan aslında toplumda adalet duygusunun incindiğinin kanıtıdır. Aslında gerçek hiç öyle değil ama bu zan yayıldı artık bir kere. Çünkü devlet topyekûn kendini bu yeni sosyolojiye göre güncelleyemedi. Kanunlardan mesul oldukları için en başta milletvekilleri, bakanlıklar üst düzey bürokratlar yani devlet insanların, iletişimim, beklentilerin, önceliklerin değiştiğinin farkında değiller.
Ötebyandan biz de başka trajik hatalar yapıyoruz. Sosyal medyada bir olaya tepki verirken yaptığımız ilk hata empati odağımızda oluyor. Herkes takipçiye, okuyucuya sözün özü müşteriye empati yapıyor, ona göre yazıyor. İşte buna “tribünlere oynamak” deniliyor. Hiç kimse mağdurla empati yapmıyor. Dijital çağın riyakârlığı aslında yaptığımız. Bir kaç cümle yazıyoruz, üzerimize düşeni yapmış sayılıyoruz. Oh ne güzel. Üstelik haklının yanında olmuş oluyoruz, beğeni kazanıyoruz, RT ediliyoruz ve belki takipçi bile kazanıyoruz. Şahane. Herkes bedavaya hakkı haykıran kahraman oluyor. Telefon faturasından başka masrafı yok. İyi de biz bedavaya doğruculuk taslayıp caka satarken mağdur ne halde biliyor muyuz?
KİMSE MAĞDURLA EMPATİ YAPMIYOR!
Ben söyleyeyim size: Sapık bir ihtiyarın bakkalda küçük bir kızı taciz ederken görüntüsünü paylaşıp sosyal medyada mesaj yazanların hepsi aslında o sapık ihtiyar, çocuğa ne yaptıysa aynısını yapmış oluyor. Ama bu hiç kimsenin umurunda değil çünkü kimse takipçisini memnum etme telaşı yüzünden mağdurla empati yapmıyor. O çocuğun geleceğini, ailesini düşünüp hesaba katan yok. Malum vicdan sonradan kazanılır ve çocuklarda az hatta bazen hiç bulunmaz. Daha ilk çocukluk yollarında lise çağına gelen kadar bu olayın videolarını telefonlarına indirip konu edecek arkadaş ihtimallerini hesaplayan hiç yok. Üstelik olay günler önce olmuş, üç gün önce de yakalanmış. İfadesi alınmış. Soruşturma tamamlanmış. Mahkemeye sevk edilmiş. Bakanlık davaya müdahil olmuş. Uzmanlar hep birlikte hem çocuğa hem aileye yardımcı olmak için her türlü desteği veriyorlar. Ama bunlar önemli değil çünkü sosyal medyada o sapığa küfür edip çocuğun videosunu paylaşmak daha çok etkileşim sağlıyor. Üstelik hiç emeksiz, hiç bedelsiz, yorulmadan yattığımız yerden iyi insan olma imkânı bu çağın büyük fırsatlarından biri.
“Sosyal medyada gündeme gelmezse üzeri örtülür, adalet sağlanmaz” düşüncesi nasıl yayıldı, kim yaydı diye sabaha kadar tartışabiliriz ama bunun hiç faydası olmaz. Buna kim sebep olduysa oldu artık bir anlamı yok. Devlet bu işi düzeltmek zorunda. Kendini güncelleyerek, kanunları güncelleyerek, bürokrasiyi ve en çok ama en çok iletişim dilini güncellemek zorunda. Bu çağda “Hadi siz evinize gidin biz hallederiz” diyen devlet hayatına devam edemez.