“Öncelikle bu işe bütün benliğiyle karar vermiş ve bu yola baş koymuş bir öncü topluluk gerekir.” İslami diriliş hareketinin nasıl başlayacağını böyle salık veriyor Seyyid Kutup.

Cumhuriyet kurulduktan sonra ülkemizde yaşanan sorun ve sıkıntıları, toplumun ekseriyetine yaşatılan gayr-ı insani muameleleri, halka rağmen halkçılığın, ülkeye ve millete maliyetini, bu toplumun manevi, sosyolojik kodlarıyla örtüşmeyen politikaların sebep olduğu tahribatları detaylı olarak yazmaya gerek yok.

Şüphe yok ki Türkiye için de bir diriliş, bir silkinme ihtiyacı vardı ve var olan potansiyelleri harekete geçirmenin zamanı gelmişti. Yukarıda özetini geçtiğimiz bu durumların “tedavisi” için bir reçete gerekiyordu. Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının ülke idaresine geçmesiyle reçete hazırlandı ve diriliş meşalesi yakıldı. Meğerse Anadolu hamuru ve irfanı hazır bekliyordu, eksik olan şey kararlı, iradeli bir lider, milletine öncülük edecek bir komutanmış.

Batı(l) dünyası ve “yerli” temsilcilerinin Türkiye’ye empoze ettiği despot uygulamaları ortadan kaldıracak ve bütün İslam âlemine model teşkil edecek irade milletin destek ve teveccühüyle Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında vücut bulmuştu.

Geçtiğimiz hafta sonu sevgili dostlarım Dr. Ömer Faruk Elmas ve öğretmen Ebubekir Şık ile bir Anadolu gezisine (Malatya) çıktık, Anadolu irfanında aradık bu modelin gelişimini ve yoldaki işaretleri. Yolculuk boyunca dostlarımla hasbihal ettik ve daha ziyade Türkiye’nin yakın siyasi tarihini konuştuk. Öncesi ve sonrasıyla 28 Şubat çirkefliğini, 2001 krizini, ülkenin o zamanki itibar iflasını, borç para dilenilmesini vs… “Bir dokun bin ah işit” nev’inden. Ve akabinde AK Parti iktidarları dönemlerinde yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ve diğer devrimleri konuştuk.

Ertesi gün şehri dolaşma, küçük ölçekli bir milletin nabzını ölçme imkânı bulduk ve Malatya’da “Evet”e, hususi olarak Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a duyulan muhabbeti gördük. Akşam da Yeşilyurt Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü kıymetli dostum Mesut Kaya’nın evine misafir olduk. Yemek, çay, hoşbeşten sonra konu referanduma geldi. Sohbet meclisimizde oturanların anlattığına göre (gözlemlerimiz de teyit etti) referandumda “Evet”e teveccüh üst seviyede. Mesut kardeşimin babası Abdullah amca taksicilikle meşgul oluyor. İşi icabı birçok insanla diyalogu oluyor. Uzun zaman önce müşterisiyle arasında geçen bir diyalogu anlatıyor. Müşterisinin “bu nedir ya hep Tayyip hep Tayyip…” serzenişine karşı “kimi destekleyelim” diye soran Abdullah amcaya, müşteri “Kılıçdaroğlu’nun nesi var” demiş. Aynı zamanda bir SSK emeklisi olan Abdullah amca yapıştırmış cevabı “gerçekten de nesi var” demiş. Kılıçdaroğlu’nun SSK’yı batırışını, ilaçların yokluğunu, hastaların ve hastanelerin içerisinde bulunduğu akla ziyan halleri vs. anlattıktan sonra “bir kurumu idare edemeyen, batıran adama ülkeyi mi idare ettirelim” demiş.

Sohbet meclisimizin bir diğer konuğu olan Ramazan ağabey de yaşadığı bir anıyı anlatmak için söze giriyor. “Şehir içi otobüsünde ailemle eve dönerken ön koltuklarda bir genç ile bir de ihtiyar amca oturuyordu. İster istemez kulak misafiri olduk” diyor ve yaşananları anlatmaya başlıyor. Genç delikanlının “amca otobüse ücretsiz (65 yaş) biniyorsun değil mi?” sorusuna amcanın verdiği cevap “evet” oluyor. Genç delikanlı sormaya devam ediyor, “sanırım daha önce evin yoktu şimdi var, TOKİ’de oturuyorsun öyle mi” sorusuna amca yine “evet” cevabını veriyor. “Sosyal yardım, yakacak vs. da alıyorsun ve kapına kadar geliyor, doğru mu” sorusunu da “evet” diye cevaplıyor amca. “15 yıl önce bunlar var mıydı” diye soran genç delikanlıya “hayır” diyor amca. “Peki referandumda oyunu Tayyip’e verecek misin” sorusuna da “hayır” diyor. “Neden” diye sorduğunda, amcanın ideolojik, içi boş cümleler cümlelerine muhatap oluyor genç delikanlı.

Ne demiş atalarımız: “İyilik yap at denize, balık bilmezse Halik bilir.”

Not: Anadolu, Ortadoğu, Orta Asya ve civar coğrafyaların halkları tarafından kutlanan ve yerine göre adına “newroz”, “nevruz”, “noruz”, “novruz”, “nawrız” denen baharın müjdeleyicisinin olduğu haftayı idrak ediyoruz. Herkese dilince kutlu olsun. Hakiki newroza 17 Nisan günü gözümüzü açmak dileğiyle…