“Bu nasıl bir vaveyla

Dört bir taraf esaret

Gözlerde dolu telaş

Artık vakit; kıyam/et” 

Terör devleti İsrail’in katliamlarına karşı neden bir maddi müeyyide, fiili bir yaptırım yapamıyoruz?

Yapamıyoruz çünkü İslâm âlemini topyekûn şekilde koordine ve organize edecek bir kurumumuz, bir hilafet makamımız yok. “Ortak karar” makamımız oluşmadığı sürece kınamakla kalacak tepkimiz!

Bir kişinin, bir liderin veyahut bir ülkenin yek başına boğazını yırtması, diplomasi üretmesi, uluslararası kamuoyu oluşturmaya çalışması etkili olmaz, olmayacaktır.

Haysiyetsizce küfr ekseninin kuklalığını yapan “Arap liderler”in pozisyonları değişmedikçe, toplumları, onları uyarmayıp uyandırmadıkça Kudüs zulmün altında ezilmeye devam edecektir.

Bu coğrafyayı tanzim eden akıl, Syces-Picot anlaşmasıyla neyi amaç edindiyse, hilafet makamını kaldır(t)arak, o amaca karşı İslam âleminden yükselecek ses ve reaksiyonların (y)etkisiz, dağınık olmasını sağladı. Tabir-i caizse İslam milleti başsız bırakıldı. Bu gerçek, bugün çok daha net ve anlaşılır hale gelmiştir.

Terör devleti Siyonist İsrail, bütün dünyanın gözü önünde fütursuzca sivilleri şehit ediyor, katliamlar yapıyor, soykırım uyguluyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar vahşice uygulamalara maruz kalıyor ancak hiçbir uluslararası kurum veya kuruluştan ses  çıkmıyor. Ölenler Müslüman olunca, bir kıymet-i harbiyesi olmuyor zira. Yıllardır AB(D) öncülüğünde Ortadoğu’da milyonlarca Müslüman yok edildi, ediliyor, Washington’da, Paris’te veya Londra’da yaşanan ufak bir terör saldırısı kadar dünya kamuoyunda yer edinmedi, gündemi meşgul etmedi.

Artık Batı(l) terör devletlerinin menfaatlerini korumakla vazifeli olan “uluslararası” kulüplerden, BM’den, oradan, buradan yardım geleceğini beklemek ve onlardan müdahale dilenmek zilletinden kurtulmalıyız. Bütün İslam âlemi tek ses olarak “Dünya 5’ten büyüktür”e odaklanmalı, çalışmalar bu çerçevede en yüksek seviyede yürütülmelidir. Artık kınamaktan, diplomasiden öteye somut bir şeyler yapmamız lâzım. Her ne kadar kınasak, tükürsek, sövsek de Siyonların yapmak istedikleri eylemlere, Büyükelçiliklerini Küdüs’e taşımaya mani olmuyor çünkü. “İsrail’i ilk tanıyan ülke” lekesi de alnımızda öylece duruyor hala!

İttihad-ı İslam’ın tesisi, İbrahim milletinin yek vücut olması için Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan öncü olmalı, adım atmalıdır. Bu ulvi görevi halihazırda yapabilecek potansiyel ve liyakatte başka bir halk, ülke ve lider yok. Bu görev bizleri beklemektedir. İslâm halklarını İttihad-ı İslâm hedefinde buluşturmak için, ûlema ile istişare edilmeli,  istihbarat ağları oluşturulmalı, toplumları senkronize şekilde harekete geçirmek için yollar aranmalıdır. Artık bütün İslam ülkelerinde seferberlik psikolojisi hakim olmalı. İslam İşbirliği Teşkilatı, sembolik bir kurum olmaktan öteye geçip eylemsel kararlar alabilen ve bu eylemleri hayata geçirecek ehliyetli bir dönüşüm yaşamalı. Tam anlamıyla milleti-i İbrahim, küresel bir “15 Temmuz intifadası” başlatmalı.

Evet kahrolsun İsrail, evet kahrolsun ABD, evet kahrolsun terörün ana kaynağı bütün emperyal devletler, ancak onlardan önce kahrolsun “Arap Birliği”, kahrolsun Suudi Yönetimi, kahrolsun BAE başındaki kukla, kahrolsun Sisi denen Batı uşağı, kahrolsun Acem emperyalizminden başka telaşı olmayan ikiyüzlü İran idarecileri…

Ressam Bob, “Şuraya da haydut, eşkıya, Siyonist terör devletine kölelik yapan birkaç onursuz kral çizelim” demiş midir?!