AK Parti’nin kuruluşundan itibaren 16 Nisan veya 21 Mayıs tarihlerine kadar olan süreçte yaptığı devrimsel icraatlar, vesayet sistemine rağmen yapıldı. Bu tarihler, (sistem oturana kadar vesayet sürecinin izleri bir miktar daha devam edecek olsa da) ülkede bir dönemin kapanışı, yeni bir parantezin açılışı, dirilişin başlaması mahiyetindedir.

Malumunuz 16 Nisan referandumuyla birlikte cumhurbaşkanlarının partileriyle ilişiğinin kesilmesi hükmü kaldırıldı. 21 Mayıs’ta düzenlenen kongreyle Cumhurbaşkanı Erdoğan kurucusu olduğu AK Parti’ye tekrar genel başkan seçildi. Kongre, müthiş bir atmosferde gerçekleşti. Ülkenin her köşesinden katılımcılar vardı. Türkiye’nin bir özeti niteliği taşıyordu salon görüntüleri.  Tek eksiği, havada uçuşan sandalyeler, masa üstü kavgaları, salonu inleten küfürlerin olmayışıydı!

27 Mayıs darbesinin cumhurbaşkanlarına vurduğu “tarafsızlık” sahtekârlığı, köşke sıkıştırma anlayışı nihayet son bulmuş oldu. Önceki Cumhurbaşkanları, “tarafsız” olacağım diye tabir-i caizse yapmadıkları ucubelik kalmıyordu. Bir tiyatro oyuncusu gibi rol yapıp içerisinden çıktıkları siyasi çizgi, partiyle hiç alakaları yokmuşçasına davranmaya çalışıyorlardı. Ancak bu durumun inandırıcılığı hiç olmuyordu ve çok sırıtıyordu. Erdoğan, “ben ‘oyuncu’ değilim, sahiciyim” deyip maske takmadı, olduğu gibi hareket etti. Cumhurbaşkanlığı’na seçildiğinde de “sıradan” bir Cumhurbaşkanı olmayacağını; koşan, terleyen, aktif bir Cumhurbaşkanı olacağını ifade etmişti. Cumhurbaşkanlığı boyunca dediklerini yaptığına şahit olduk.

MKYK kadrosuna baktığımızda her kesim ve motifi temsil eden bir tablo ile karşılaşıyoruz. “Reis’çi” kılığında racon kesen, holigan tarzına sahip olup amigoluktan öteye bir katkısı, faydası olmayanların maskesi de bu MKYK kadrosunun teşekkülü ile inmiş oldu. Tahayyül ettikleri MKYK’nın gerçekleşmediğini gören bir kısım müptezel ve meczuplar, kendileri için her şeyin menfaat olduğunu, AK Parti ve Erdoğan ile gerçek manada bir gönül bağlarının olmadığını ortaya koydular. Kongre, bir yönüyle de böyle hayırlı bir duruma, maskelerin inmesine vesile oldu.

Cumhurbaşkanımızın, millet ve taban nezdindeki teveccühünü anlatmaya gerek yok. Bu teveccühü gösteren milletin ise beklentileri çok, onlara biraz değinelim.

Evvela AK Parti içerisinde, hususan belediyelerde ve teşkilatlarda bulunan FETÖ gönüllüleri ve AK Parti’yle hukuku, sadece “cebinden” ibaret olan “rozet neferi” menfaat, çıkar gruplarına yönelik bir “temizlik” yapılması talebi var. Tabanda ve toplumda FETÖ ile mücadelede bir ciddiyetsizlik hissi hâkim. Son günlerdeki “İşadamları”nın tahliyesi, toplumu bir hayli kaygılandırdı, tepkiye sebep oldu, bu endişelerin giderilmesi gerekir. “Taşeron işçi”lerin kadroya alınması, iktidarın bir taahhüdüydü, bu yönde büyük bir beklenti söz konusu, gerçekleştirilmesi isteniyor. Ekonomik parametrelerdeki performansın istenilen seviyelere ulaştırılması, icraat ve yatırımların devamı gerekir. Avrupa Birliği ve Batı ile olan ilişkilerde “mütekabiliyet” esasından taviz verilmemeli, onların istediği, “ben ağa, sen maraba” politikasına karşı “dik durma” tutumunun ana eksende tutulmasına devam edilmeli. Suriye zemininde gerçekleşen yeni Dünya dizaynında tehdit ve riskler artmakta. Cumhurbaşkanımızın dillendirdiği “nokta mesabesi” pratiğe konulmayıp geri adım ya da nötr duruş sergilenirse, tehdit ve risklerin oranı da artacaktır. Anadolu medeniyet tasavvuru doğrultusunda bir eğitim ve kültür dirilişi elzemdir…

Bu ve benzer hususlar aynı zamanda 2019 için “sigorta” ehemmiyetindedir.

Ressam Bob, “Şuraya da bir tabut çizelim; vesayetin ruhuna bol ışıklar…” demiş midir?!