Sudan’da geçen hafta Askeri Geçiş Konseyi (AGK) ile Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) arasında geçiş süreci ve “dönüşümlü başkanlık” konusunda anlaşma sağlandı.
Taraflar arasında varılan mutabakata göre 5 sivil, 5 asker ve ismi üzerinde uzlaşılan sivil bir üyeden oluşacak konsey ülkeyi 3 yıl 3 ay süreyle yönetecek.
Bu sürenin 21 ayında askeri yönetimden bir isim, sonraki 18 ayında ise sivil bir isim ülkeye başkanlık edecek.
Ömer el-Beşir’in darbeyle devrilmesinden bu yana “sivil hükümet” talebiyle gösterilerin düzenlendiği ve çok sayıda göstericinin hayatını kaybettiği ülkede yaşanan bu gelişme Türkiye dâhil birçok ülke tarafından olumlu karşılandı.
Dışişleri Bakanlığı, görüşmelerin anlaşmayla sonuçlanmasından Ankara’nın duyduğu memnuniyeti ifade etti.
Avrupa Birliği ve Afrika Birliği’nden gelen açıklamalar da bu yönde oldu.
Askerler ve muhalefet arasında sağlanan anlaşmanın yol açtığı olumlu havaya ve iyimser beklentilere rağmen ordunun geçiş süreci sonunda yönetimi sivil hükümete teslim edeceği kuşkulu.
Bilakis göstergeler askerlerin vesayet sisteminin devamı için her şeyi yapmaya hazır olduğuna işaret ediyor.
AGK Başkanı Abdulfettah el-Burhan, anlaşmanın ardından bir televizyon kanalına verdiği röportajda, muhalefetle birlikte kurulması kararlaştırılan devlet başkanlığı konseyinin hükümet üyelerini veto hakkı bulunduğunu söyledi.
Bağımsız teknokratlardan oluşacağı belirtilen hükümetin ordunun gölgesinde ve etkisi altında kalacağı kesin.
AGK Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu açıklamalarında ısrarla yönetimde gözlerinin olmadığını vurguluyorlar.
Fakat daha önce yaşanmış acı tecrübeler sebebiyle bu sözler inandırıcı bulunmuyor.
Çünkü darbe öncesi Mursi ve çevresini gayet dindar bir subay olduğuna inandıran Abdülfettah es-Sisi de benzer şeyler söylemişti.
Arap sokağında, geçiş süreci konusunda sağlanan anlaşmanın askerlerin “gösterileri sona erdirmek” ve “zaman kazanmak” için başvurduğu bir manevra olduğu kanaati yaygın.
Hatta bu fikri darbeci askerlere 6 milyon dolara anlaşma yaptıkları İsrailli eski istihbarat subayı yönetimindeki lobi şirketinin verdiğini öne sürenler var.
Abdulfettah el-Burhan’ın “Sudan halkına yardım ediyorlar” diyerek övgüde bulunduğu Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin demokrasi ve sivil hükümet karşıtı tavrını da unutmamak gerek.
Riyad ve Abu Dhabi’nin Sudanlı darbecilere askeri vesayetin sona ereceği demokratik ve sivil bir yönetime geçiş için destek verdiğini söylemek abes olur.
Tunus’taki Nida Tunus Partisi kurucularından Ömer Shabou, geçenlerde BAE’nin demokrasi korkusu hakkında dikkat çekici bir anekdot aktardı.
BAE’li bir yetkilinin “demokrasi”nin Tunus’tan kendi ülkelerine de bulaşmasından korktuklarını söylediğini açıkladı.
Daha da ötesi bu iki ülkenin Sudan ordusunu Yemen’den sonra Libya’da da Hafter’e destek için paralı asker olarak kullanmayı planladıklarına dair belirtiler söz konusu.
Kısacası Ömer el-Beşir’i devirdikten sonra darbeci askerler değil seçilmiş sivil hükümet tarafından yönetilmek isteyen Sudan halkının hedefine yaklaştığını söylemek için henüz çok erken.