Hayatımızdaki her merhale gayretlerimizle paralel yol alır. Gayret ettiğimiz nispette hedeflediğimiz menzil yaklaşır.

Gündelik hayatımızdan, gelecek zamanlara dair tasavvurumuza varıncaya kadar ulaşmak istediğimiz her hedef akli ve kalbi isteğe, emeğe, gayrete muhtaçtır.

Böyle olduğu malumdur ancak, pek çoğumuz sözün, vaadin, beyanın, gayretsizliğine şahit olup incinmişizdir.

Her birimiz içimizi yoklasak; hayal kırıklıklarımızda, insani ilişkilerimizdeki şaşkınlıklarda “tutar/sızlıkların” büyük etkisi olduğunu görürüz.

Ne kadar seviyor, önemsiyor, inanıyor, saygı duyuyor olsak da, “Bu nasıl bir tutarsızlıktır” sorusu pek çoğumuzun kalbini, aklını bir kurşun gibi delip geçmiştir.

Mesnetsiz, izahtan yoksun her tepki ve tepkisizlik, davranış ya da söz “tutarsızlık” ithamını hak eder.

“Tutar”lılık kriteri “medeniyet tasavvuru” gibi idealist hedefler, “yol, su, elektrik” gibi siyasi vaatler için geçerli bir nicelik beklentisi değildir.

“Seni seviyorum” diyen, sevdiğini vakti olmasına rağmen ihmal ediyorsa, içinde ve dışındaki hezeyanlardan bihaberse bu tutarsızlıktır.

“Para biriktirmek istiyorum” diyen, kazancını müsrifçe harcıyorsa bu tutarsızlıktır.

Öğretmen öğretmeyip öğrencisinin bilmesini bekliyorsa bu tutarsızlıktır.

Muhtarlar, seçmen kâğıtlarının mukimlere dağılımını sağlamıyorsa, oy kullanma katılımının azlığından söz etmesi tutarsızlıktır.

Belediyeler, kendilerine ayrılan bütçeyi, kişisel rant olarak kullanıyorsa bütçenin azlığından söz etmesi tutarsızlıktır.

İktidar, medeniyet tasavvurundan söz ediyor, dünya ulusları arasında fark edilecek hedeflerden söz ettiği halde, kültür, sanat, eğitim, sağlık alanlarında yeterli yatırımı yapmıyorsa bu tutarsızlıktır.

“Tutarsız”lığın altını çizmek için bunca örneğe muhtaç değiliz aslında.

Ancak, “Tutarsızlık” iki kişi arasından sıçrayıp dostluğu, sevdayı, aileyi, kurumu, toplumu tehdit edecek bir tesire sahip olduğundan minimal düzeyde örneklendirmekte fayda var.

Somut alışverişlerimizin, yatırımlarımızın “tutar”ını kontrol etmekte pek pratiğiz. Ancak, soyut değerler üzerinden verilen sözleri, vaatleri, hedeflerin hesabını tutma noktasında içimize atmayı tercih eder durumdayız.

Hâlbuki bu kalbi kırılgan tutumumuz, akli hesaplarımızın tümüne gölge düşürecek kadar tehlikeli.

Bizim karakteristik özelliklerimizi belirleyen iç beklentilerimizin ihmali, sağlıksız kararların müsebbibi olacaktır. Alınan her sağlıksız kararın ceremesi, önce fertleri sonra aileyi, kurumu ve toplumu etkileyecektir.

Hasılı, “Tutar”lılık iletişimin, ilişkilerin güven sigortası, “tutarsızlık” ise güvensizlik vesilesidir!

Türk Dil Kurumu, “tutar” kelimesini; “Nicelik bakımından bir şeyin bütünü ve para miktar, meblağ olarak” tanımlıyor.

Yine, “tutarsız” kelimesinin açılımını; “Tutarlı olmayan, aralarında çelişki bulunan insicamsızlık” şeklinde belirtiyor.Görüldüğü gibi, “Tutar” ve “Tutarsız” kelimelerinin anlamları hakaret barındırmıyor. Ancak, neresinden tutsanız elinizde kalacak ikilemli durumlarda muhatabınıza “tutarsızlık bu” dediğinizde yer yerinden oynuyor.

“Oynasın bize ne? Allah bizi tutarsızlıktan muhafaza etsin” diyemeyeceğimiz bu tür tepkiler, sözünde durma, vaadini yerine getirme gibi güzel ahlak prensiplerimizin üzerinde tepinmemizi sağlayacak bir geri çekilmeye sebep oluyor.

Açıkçası alacağımız tepkilerden korkup uyarı dozumuzu zarif dokunuşlarla süslerken, ehemmiyetli olan “tutarsızlığı” muhatabımıza normal bir kazaymış gibi hissettiriyoruz.

Değil, “Tutarsızlık” normal değil!

Restoranda, umduğumuzdan fazla gelen hesabı kontrol ederek, tutar üzerinden garsona nasıl mertçe hesap soruyorsak, soyut değerler üzerinden karşılaştığımız tutarsızlıkların hesabını da aynı mertlikle sormalıyız!

Yoksa, paramparça olmuş kalplerimizle, birbirine güvenmeyen, dışımızdan değil, içimizden konuşan bir toplum haline geleceğiz! Allah muhafaza!